Gurbette yıllar geçiyor, şehirler değişiyor, yüzler tanıdık olmaktan çıkıyor… Ama içimde hep aynı kalıyor bir his: Iğdır’a özlem.
Bir sabah gözlerimi açtığımda Aras’ın buğulu sisiyle uyanmayı, Tuzluca’nın serin yellerini yüzümde hissetmeyi özlüyorum. Her mevsimi ayrı güzel olan memleketimin baharında açan kayısı çiçeklerini, yazında sararan buğday tarlalarını, kışında beyaz gelinlik giymiş Ağrı Dağı’nı düşlüyorum.
Çocukluğumun geçtiği sokaklar artık uzaklarda. Her köşe başı bir hatıra, her taşın altında bir anı gizli. Gurbette ne kadar alışırsanız alışın, içinizde bir yer hep Iğdır kalıyor. Bir türkünün sözünde, bir televizyon haberinde, hatta bir rüzgarın taşıdığı kokuda bile memleketin izi beliriveriyor.
Kalabalık şehirlerde, yabancı sokaklarda yürürken bazen durup bir an gözlerimi kapatıyorum. Ruhum Aralık’ta, Karakoyunlu’da, Melekli’de geziniyor. Iğdır’ın yufka yüreği, insanının sıcak selamı, tandır ekmeğinin kokusu geliyor burnuma… Hasret öyle derin ki, bir cümleyle anlatmak mümkün değil.
Gurbette yaşamak demek, özlemekle barışmak demekmiş meğer. Ve insan her sabah uyandığında kalbinin bir yarısını Aras’ın öte yakasında unuttuğunu fark ediyormuş.
Hiç bir dil,
Bir özlemi,
Ya"da bir gurbeti anlatacak kadar güçlü değildir aslında..!
Bu yüzden,
Özlemini içinde yaşar ve özledikçe sessizleşir insan..!
Ve sonunda susuyorum, Iğdır’ı içime çekerek…
“Bir yanım dağ, bir yanım ova,
Bir yanım sendedir Iğdır,
Nereye gitsem içimde bir Aras akar,
Bir dut yaprağı düşer,
Ve ben memleket kokarım…”
Yorumlar
Kalan Karakter: