Doğu Anadolu’nun bakir topraklarında, tarihin bin bir acısını ve sevincini göğsünde taşıyan bir ırmak akar: Karasu. Bu nehir, sıradan bir su yolu değildir. O, Ağrı Dağı’nın bağrından süzülen gözyaşlarıdır adeta; Iğdır Ovası’nın damarlarında dolaşan hayattır, hatıradır, kimliktir.

Ağrı Dağı… Türk dünyasının kutsal zirvesi. Efsanelerde tufandan sonra Nuh’un gemisinin sığındığı liman. Göğe başkaldıran bu dağın eteklerinden kopup gelen Karasu, sadece su taşımaz; yüzyılların sessiz tanıklığını da beraberinde sürükler. Her bir damlası, bu kadim coğrafyanın acılarla yoğrulmuş tarihini anlatır. 1918’in kara baharında yitirilen canların sessiz feryadı da onun akıntısında saklıdır, sınır boylarında nöbet bekleyen yiğitlerin alın teri de…
Karasu, Iğdır’ın bereketli topraklarını sular; Aras Nehri’ne kavuşmak için sabırla yol alır. Onun bu kavuşma arzusu, halk hikâyelerinde sevgilisine ulaşmak isteyen âşıkların mecnun halini andırır. Fakat Karasu’nun yolculuğu da kolay değildir. Zira o, sınırların, ayrılıkların ve zamana yenik düşen geleneklerin arasında kıvrıla kıvrıla akar.
Bugün Karasu’ya baktığımızda sadece coğrafi bir unsuru değil, kültürel bir belleği de görmeliyiz. Ne yazık ki modern zamanların hoyrat tüketimi, bu nehrin çevresindeki doğal ve kültürel zenginlikleri tehdit eder hale gelmiştir. Sulama projeleri, taş ocakları ve bilinçsiz kullanımlar, Karasu’nun o masum gözyaşlarını kirletmektedir. Halbuki Karasu, Iğdır’ın hem ekolojik hem de tarihsel hafızasında yaşatılması gereken bir değerdir.
Akademik açıdan Karasu, Aras Havzası’nın en önemli yan kollarından biri olarak hem biyolojik çeşitlilik açısından zengin, hem de bölgenin sulama rejimini belirleyen stratejik bir unsurdur. Ovada pamuk, buğday ve meyve bahçeleri Karasu’nun can suyuna muhtaçtır. Aynı zamanda, bu su yolunun üzerinde yer alan tarihi köprüler ve eski yerleşimler, bölgenin tarih öncesi ve Orta Çağ’daki ticaret yollarına ışık tutmaktadır. Dolayısıyla Karasu, doğal bir unsur olmanın ötesinde, bölgenin arkeolojik ve etnografik mirasının da anahtarıdır.
Velhasıl, Karasu sadece Ağrı Dağı’nın gözyaşı değil; Iğdır halkının umutlarını, kaygılarını ve geleceğini de bağrında taşır. Bu nehre sahip çıkmak, aslında kendi tarihimize, kültürümüze ve doğamıza sahip çıkmaktır. Karasu’nun berrak akmaya devam etmesi, sadece Iğdır Ovası’nın değil, bütün Türk dünyasının ortak menfaatidir. Çünkü bu su, bir coğrafyanın değil, bir milletin müşterek hafızasında akar.
O halde gelin, Karasu’ya sadece akan bir su gözüyle değil; Ağrı’nın yüreğinden süzülen kadim bir ağıt, nesilden nesile taşınan bir emanet olarak bakalım. Ve bu emaneti, layıkıyla gelecek kuşaklara devretmenin sorumluluğunu hep birlikte hissedelim.
Yorumlar
Kalan Karakter: