Doğduğum köy Iğdır'ın Yukarı Aratan köyüdür. Aras Nehri'nin suyunu bereket gibi kucaklayan, avuç içi kadar düz, çoraklıktan habersiz topraklara sahip, sessizce çalışan bir köydü.
Orada her şey toprağa bağlıydı; geçim, ekmek, umut… Ben o toprakların tam ortasında, bir çocuğun içtenliğiyle büyüdüm. Kırda yeşeren her ot, gökte süzülen her kuş, Ağrı Dağı’nın beyaz karı sanki bana ait gibiydi.
Pamuk tarlaları beyazdan bir denizdi. Hasat zamanı gelince kadınlar, erkekler, genç yaşlı herkes pamuğun arasında kaybolurdu. Ama beni en çok etkileyen, çeltik tarlalarının o bambaşka dünyasıydı. Sulak yerlerde büyüyen o incecik, zarif sapların arasında bir sessizlik vardı; suyun içindeki yansıma, gökyüzüyle toprak arasına asılmış gibiydi.
İşte o çeltiklere turnalar gelirdi. Uzun boyunlu, vakur, gri beyaz gövdeleriyle süzülen bu kuşlar, çocukluğumun sessiz kahramanlarıydı. Turnalara dokunulmazdı. Çünkü kutsaldılar. Efsanelerde geçerdi onların adı. Herkes bilirdi ki, turna vurulmaz. Göç zamanlarında gelirler, tarlanın kenarına süzülür, toprağın sesini dinler gibi bekleşirlerdi. Biz de sessizce izlerdik. O an, köyde zaman yavaşlardı. Ben onları kutsal topraklar gibi kutsallığına inanırdım çocuk gözlerimle…

Hasat zamanı, babamla karasu ile Aras nehrinin kucaklaştığı alandaki çeltik tarlamıza giderdim. Ben de işçilerin çektiği bittikten sonra yerlerde kalan çeltikleri toplardım. Ufacık ellerimle ıslak toprağın içinden aldığım o birkaç sapın değeri, bir çuval kadar kıymetliydi bana.
Babama götürür satardım. O da alır, hafifçe başımı okşardı. Akşam olunca annem fısıltıyla babama anlatırdı: “Bugün de boş dönmedi.” O gurur dolu cümleler, küçük bir yüreğe büyük bir yelken olurdu. Babamın değirmeninde pirinç haline dönüşmesini hep izlerdim. O küçücük avuçlarımla kuşlara yem diye serperdim.
Ama o toprakların sessizliği her zaman huzur demek değildi.
Geceleri bazen domuzlar tarlaya girerdi. Ay ışığında parlayan gözleriyle toprağın altında gizlenen çeltiğe zarar verirlerdi. Bu yüzden sabahın köründe, gecenin tam ortasında sık sık tarlalar kontrol edilirdi. O zamanlar domuz korkusu bile çocukluğun heyecanıydı bizim için. Erkekler ellerinde fenerlerle giderdi tarlaya.
Şimdi, şehirde geçen onca yıldan sonra ne zaman turna adı duysam, içim kıpır kıpır olur. Bazen rüyalarıma girer o çeltik tarlaları. Ayaklarım çamura batar, ellerim toprak kokar.
Annemin sesi uzaktan gelir: “Bugün de boş dönmedi…” Yukarı Aratan artık eskisi gibi değil, göç nedeniyle… Ama çocukluğum hâlâ orada. Her çeltik sapının ucunda, toprağa eğilen değeri minnetle anıyorum. Iğdır’ın çeltik deposu gibiydi Aralık…
Ben nereye gidersem gideyim, içimde o çocuk hâlâ akşam olunca geçmişiyle koşuyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: