Elazığ’a ilk inişim
Elazığ’a ilk inişimdi… Bir şehrin yüreğine varmadan önce garajı karşılar insanı.
Elazığ Garajı’nda bizi ilk karşılayan, Aslıhan Tüylüoğlu’nun ağabeyisi sevgili Hayrettin Karakaya oldu. Omzunda yılların bilgeliği, yüzünde içten bir tebessüm vardı. Daha ilk dakikada, sadece bir şehir değil, sıcak bir dostluğun, güvenin ve konukseverliğin kapısından girdiğimizi anlamıştım. Aslıhan Tüylüoğlu’yla bir günlük diye çıktığımız bu yolculuk, Elazığ’da beş gün sürecek içli bir hikâyeye dönüştü.
Şehri bize tanıtan sevgili Hayrettin Karakaya'nın anlatımı, tarih sayfalarını araladığım bir kitap gibi akıyordu önümüzde. Her kelimesiyle geçmişin izlerini, kültürün derinliklerini yaşatıyordu. Hayrettin Bey’i Aslıhan’dan dinlemiştim ama ilk kez görüyordum. Elazığ, Harput, Keban Barajı, Karakaya Barajı, Fırat Nehri’nin doğduğu yer. Çırçır Şelalesi. 9 gözlü Tarihi Köprü, Sivrice Hazar Gölü, Batık Şehir ve Hazar Baba Dağı. Kayak Merkezi, Maden Dağı… Son olarak da Palu‘ya yönelmiştik. Oğlu Melik ‘de yanımızda, yeni bir tarih sayfası serilmişti önümüze.
Toprağın Hatırası: Palu’ya Yolculuk
Palu, yalnızca bir şehir değil… Köklerin göğe uzandığı, taşların bile geçmişi fısıldadığı bir vadidir. Aslıhan’ın kökleri oradaymış, Ben kökleri önemseyen biriyim. Toprağa düşen her iz, bir hayattır gözümde. Bu yüzden o yol, bir dostun geçmişine değil, bir hafızaya yürümek gibiydi benim için.
Sırtımızda Elazığ güneşi, yüzümüzde Keban’dan esen rüzgâr, izlerimiz Palu toprağına düşerken bir zamanlar atların gölgesinde yürüyenlerin ayak seslerini duyar gibi oldum.
Sevgili Hayrettin Karakaya, Yüzündeki bilgelikle, gittiğimiz tüm tarihi yerlerin efsanelerini de anlatıyordu. Bu donanımın nerden geldiğini merak ettim. Sormaya utandım. Sessizce googole amcaya sordum.
H.Karakaya İnşaat LTDŞTİ şirketinin sahibi: “Elazığ İl Koordinatörlüğüne Hayrettin Karakaya getirildi.” yazısı gözüme çarptı. “Haber” adlı yerel bir gazete kurmuş. Türkiye’nin ilk özel televizyonu Star TV Bölge temsilciliği ve Kanal E TV’de program yapımcılığı ve sunuculuğu yapmış. Ulusal yayın yapan KANAL5 TV’de “Bölgenin Sesi” adlı siyasi ve bölgesel analiz programını yapmış. Sivil toplum kuruluşlarının değişik kademelerinde görev alarak (Askon) Anadolu Aslanları İş Adamları Derneğinde kurucu başkan yardımcılığı, PALU-DER, Palu Kültür ve Dayanışma Derneğinde başkanlık gibi çeşitli sivil toplum örgütlerinde emek vermiş.
Çocukluğumdan beri tarihimizle ilgili bir gönül bağım vardı. Sevgili Karakaya’nın Elazığ yöresini anlatışına can kulağıyla dinliyordum.
Zamanın tozlu kapılarını aralarken, Aslıhan’ın köklerinin bulunduğu eski adı “Aşağı Nasran,” yeni adı ,“Aşağı Kanatlı” olan köyüne vardık.
Köydeki eve gitmeden önce Palu sınırları içinde yer alan Palu kalesine gittik.
Tarih, orada nemle karışmıştı taşlara. Bir kayanın dili çözülse, Yavuz’un askerleriyle yankılanan dağın sesiyle konuşur sanırsınız. Kale Bey’i Cimşit,Yavuz Sultan Selim’e Şah İsmail’e karşı savaşında her türlü desteği vermiş ama özerklik şartıyla…
Osmanlı’dan alınan bir özerklik değil sadece, Bir halkın belleğine kazınmış bir onur vardı orada. Bir unvan değil, binlerce yıllık var oluşun mührüydü.
Aslıhan’ın gözlerinde bir başka ışık vardı. Köklerinden gelen bir çağrı ona bu kenti gümüş tepside sunuyordu sanki.
Toprağa eğildim, Ellerimi avuçladım. Palu’nun tozuna karışan sanki Aslıhan’ın çocukluğundan kalmış bir sevinç, parmaklarımın arasından geçip kalbime aktı. Palu, sessizdi. Ama sessizliği bile anlatıyordu, bir zamanların kalabalığını…
Hayrettin Bey konuşmalarına devam ediyordu. Yeni bir efsanelerin kapısını aralamıştı bile.Bir efsaneye göre, Timur, doğudan batıya yürürken Palu’ya da uğramıştı. Fakat Palu Kalesi, sanki gökyüzüne omuz vermiş gibi dirençliydi. Timur’un ordusu ufukta kaybolurken Palu Kalesi dimdik durarak onlara geçit vermemişti. Zamana meydan okuyan taşları, göğe uzanan sessiz bir direniş gibiydi. Rivayet edilir ki, Timur kaleyi görünce durup şöyle demiş; “Sarp... Zor... Zaman alır,” der kendi kendine. Tarih, Palu’yu es geçti. Çünkü bazı kaleler yalnızca yüksek değildir, onlar, toprağın direncini, halkın onurunu taşır. Palu, fethin değil, saygının durağı oldu.
Tarih, her zaman kılıçla yazılmaz, bazı kaleler saygıyla aşar zorluğu… Palu da o zorlu günleri öyle aşmıştı.
Biz tarihin içinde soluklanırken, Sevgili Hayrettin Bey’in oğlu Melik bizim fotoğraflarımızı çekerek anılarımıza katkıda bulunuyordu. O anda, gökyüzünden ağır ağır süzülen iri bir kuş kondu Kalenin burcuna. Kanatlarında bir çağrının sesleri, gagasında bir tarihin fısıltısının izleri vardı.
Kuşa selam durur gibi bakıyordum. Sessizlikte yankılanan bir sesle ruhum onu dinler gibi oldu. Kuş, “Ben bu topraklarda Yavuz’un adımlarını gördüm,” dedi. “Savaşların soğuk nefesini, anlaşmaların ağır yükünü taşıdım. Şah İsmail’le tutuşan kıvılcımda, Cimşit Bey’in bilge duruşuna tanık oldum. Bu kale, yalnızca taş değil, onurun, sadakatin, yurdunu korumanın adıydı.” der gibi gözlerini üstümüze sabitledi sanki.
Aslıhan’a döndüm o an ve dedim ki: “Aslıhan, sen bu toprakların kızısın. Atalarının sesi kanında, ayaklarının bastığı yerler tarih… Belki de sen, Palu’nun bugünkü sözüsün. Cimşit Bey’in gönül diliyle konuşuyorsun fark etmeden.” Aslıhan’ın tebessümü içimi ısıtmıştı.
Kaleden ayrılınca Aslıhan’ın dedelerinin dünyaya kök salan topraklarına gittik. Çiftlik evinde Almanya’dan emekli amcalarının oğlu Hanifi Çelik Bey sıcak bir içtenlikle karşıladı bizi. Daha eve girmeden bahçede, kazlar, tavuklar, kediler, köpekler, Aslıhan’ın etrafında toplanmıştı. Sanki doğanın dostluğunu, topraklarının bir yadigarını sessizce kutsuyorlardı. Balkondaki sobanın başına geçtik. Sevgili Melik, bahçeden çıkartdığı patatesleri, Sobanın fırınına yerleştirdi. Bu manzara, toprağın sessiz emeğini anlatan bir güzelliğin hikâyesiydi.
Sobada pişen ve içilen çayın tadı, tarlanın bereketiyle birleşerek ruhumuzda özlü bir huzur resmediyordu. O an, doğanın ve tarihin iç içe geçtiği, insanın köklerine dokunduğu bir anı yaşıyorduk. Gece geç saat köyden ayrılırken Aslıhan ve Hayrettin Bey’in ataların ekmek kokusunu yanımıza alarak dönüş yoluna geçmiştik. Sanki başka bir gezegenden huzur toplamıştım.
Araba köy yolundan Elazığ’a ilerlerken, Aslıhan’a dönüp gülümsedim: “Sen bu toprağın yetiştirdiği Cimşit Bey’in mirasına omuz veren kızısın.” dedim.
Yorumlar
Kalan Karakter: