Kahvaltı Iğdır’da, Öğlen yemeği Nahcıvan’da, akşam yemeğini Tebriz’de…
2019 Mart ayında Sevgili Tuğşat Ata Türkmen, Coşkun Oluz ve Hüseyin Atam’ın davetiyle biz de Şair Veysel Çolak’ın yönettiği Karşıyaka Belediyesi Şiir atölyesinden, dr. Hasan Kulakoğlu, Semiha Taş Özenç, Neslihan Perşembe, Dilek Özkan, Nesrin İnankul, Sevim Yüksel, Perihan Keskin, Zümrüt Targal, Serpil Susamcıoğlu ve ben Fatma Aras, on kişi katıldık.
Bir gün üç ülke gezimiz bitmişti. İzmir’e dönmeden arkafaşlarla bir yol haritası belirledik.
SON LEYLEĞİN TELAŞI: ANİ, ÇILDIR. KARS
Bir leylek gibi düştüm yollara… Uçmaya değil, içimdeki ağırlığı hafifletmeye, uzaklara değil, kendime varmaya gidiyordum. Üç ülke gezimizin bittiği sabah içimizde biriktirdiğimiz şiirleri, dostlukları ve merakı bir minibüse yükledik.
Doktor Hasan Kulakoğlu öndeydi, bakışlarında güven, Neslihan Perşembe’nin bakışında taze bir bahar, Semiha Taş Özenç’in gözlerinde yolun pusulası vardı. Dilek Özkan’ın yüreği türkülere açıktı, Nesrin Göçmen’in gözleri yola bir huzur gibi düşüyordu. Serpil Susamcıoğlu’nun gülüşü yolun sessizliğine neşeli ezgi kararken Sevim Yüksel’in yürüyüşü bu yolculuğa eşlik eden şiiri andırıyordu. Perihan Keskin yolu tanıtan bir bilge gibi Zümrüt Targal mimikleriyle yüreğe dokunuyordu. Ben ise yaramı tutuyordum, yaralı topraklara girerken.
Şiir sesiyle yankılanacak taşlara, göğü bıçak gibi yaran soğuklara ve zamanın dilsiz duvarlarına doğru yol aldık.
İLK DURAK: ANİ HARABELERİ:
Ani: Kars’ın uçsuz bucaksız bozkırlarında, zamanın yıprattığı bir şehir Ani…
Aslanlı Kapıdan içeri adım attığımızda, surların ardında saklı bir dünya karşıladı bizi. Bir zamanlar kaç kavime ev sahipliği yapan bu şehir, şimdi rüzgârın ve sessizliğin koynunda.
Her adımda, bin yıllık bir hikâye fısıldar kulaklara, her anıt, geçmişin yankısını taşır. Taşların arasından geçmişin ayak sesleri duyuluyordu. Bir zamanlar kilise çanlarıyla ezanlar burada yan yana yükselmiş, kavuşmalar da, ayrılıklar da bu topraklara sinmişti.
İçe doğru taş döşemeli yoldan yürümek, tarihle selamlaşmak gibiydi. Ani Harabeleri bir yıkıntı değil, zamana karşı sessiz bir direnişti.
Bir ara Sevim Yüksel sordu, “Kızlar, bu çağda yaşamak ister miydiniz?” Biz de içtenlikle cevap verdik kalbimiz zaten geçmişte. Bu çağa zor ayak uydururduk ama samimiyet ve sevgi hep aynı kalırdı.” diye gülüştük.
İşte Ani, her taşında bir medeniyetin izi, her adımda suskun bir ezgi saklıydı. Yıkılmış gibi görünse de, içindeki hatıralar geçmişi bugüne taşıyordu.
Sanki suskunluğu haykırıyordu, “Ben hâlâ buradayım.” Bu suskun direniş, toprağın çığlığıydı.
YOLUN RUHU: ANİ’DEN ÇILDIR’A:
Çıldır... Donmuş bir gözyaşı gibi duruyordu.
Çıldır… Bazı yolculuklar haritayla değil, yürekle çizilir. Biz de Aniden sonra yürek pusulamız Çıldır’a yöneldi.
Bir kış masalının içine adım attık. Buz tutmuş gölün üzerindeki beyazlık, insanın içine işleyen bir tablo gibiydi.
Ayaklarımız buzda, ama ruhlarımız gökyüzüne dokunuyordu. O gün sadece göle gitmedik, kendimize gittik.
El ele tutuşmuş kadınlar olarak doğanın kalbine yürüdük. Her adımda geçmişin yankısı vardı. Gölün beyaz örtüsünde yürürken aslında iç dünyamızda da izler açtık.
Gökyüzü bile gözyaşlarını saklamış gibiydi, belki de bu yüzden göl böylesine donmuştu. Çıldır’da yalnızca doğayı değil, yaşlı balıkçının bilgeliğini de dinledik.
Göl, bin yıllık bir ayna gibi bizi kendimize gösterdi. Soğukta ısındık, sessizlikte konuştuk. Ani’nin taşlarında, Kars’ın dağlarında saklı bir direncin izleri sinmişti üstümüze. Çıldır gölü sessiz, gökyüzü bize bakıyor. Sıçak çaylardan yükselen buhar sanki içimizde eski kışları ısıtıyordu. Zaman durmuş gibi iki yudum huzur bir yudum beyaz…
Dönerken içimizde göl gibi suskun, Ani gibi eski bir hüzün ve Kars gibi dirençli bir inanç vardı yüzümüzde. Her birimiz, kendi içinde bir mevsimi tamamlamış gibiydik.
Tarihi yükledik kalbimize, doğayı işledik gözlerimize. Biz o gün sadece göle değil, kendimize doğru da yürüdük. O gün, kalbimizin sessiz defteri açıldı. yazmak için.
KARS’TA KARLA KARŞILAŞMAK BEYAZIN SESSİZ ÇAĞRISI:
Kars’a adım attığınızda, bizi önce rüzgâr karşıladı. Tok sesliydi. Hafifçe yüzümü okşarken yılların hatırasını fısıldadı kulağıma. Çocukken bu kent beni kara trenle uğurlamıştı İzmir’e.
Nevruz ateşini Iğdır’da karşılamış, baharın ilk nefesini o topraklarda duymuştum. Ancak Kars, sanki başka bir mevsimin, başka bir yüreğin davetiydi bana.
Sabah uyanır uyanmaz pencereye uzandım, kar sessizce düşüyordu toprağa. Kar beni kendinden saydı eşikte. “Ben de buradayım, ben de beyaz bir türkü gibi seni bekledim,” der gibiydi. İşte Kars bize sadece tarihiyle değil, karla da bir kucak açmıştı. Beyazın altında saklı nice hikâyeye adım adım yürürken. içimdeki göçü seven o leylek yeniden kanatlandı. Bu defa karın üstüne iz bırakarak...
İşte o taşların kalbinde açılır Kars Çarşısı. Bu çarşı, yalnızca alışveriş yapılan bir yer değildir, burada hayatın kendisi akıyordu. Sokaklarında yürürken sanki geçmişle bugünün arasında bir hattı geçiyordum. Kışların sertliği ve insanların sıcaklığı yüzlerden okunuyordu. Çayhanelerde oturan yaşlılar vardır. Her biri, bu sokaklarda bir ömür bırakmıştır. Bu dağlar, bu sokaklar, bu taş duvarlar, her biri geçmişin ve geleceğin iç içe geçtiği bir masaldı.
Kardeşim Sevim Yüksel’in yanımda oluşu, bu yolculuğa başka bir sıcaklık kattı. Onun sessiz gülümseyişi, kadın kalabalığımızın arasında başka bir güven, başka bir neşeydi.
Kars sokaklarında yürürken taş evlerin sessizliğinde beliren sevinçli bakışlar vardı.
Zaman buraya ağır adımlarla gelmişti. Sarı ve gri tonlarda donmuş sokaklar... Öyle ki, her köşe başında Nazım’dan bir mısra bekliyordum “Bir kadın geçer eski Kars evlerinin önünden, omzunda geçmişin gölgesi, gözünde buğulu sevinç...”Bu dizeleri düşünürken Kars’ta beyazın suskun diliyle selamlandım kaleyi.
Kars Kalesi’ne çıktığımızda, Zümrüt hanımın korku çığlığına karışan bir ses kulağıma eğildi: “Yukarıdan bakan her yürek, biraz tanıklık eder geçmişe...” Bu benim iç sesimdi. Gözlerim ovaya daldığında, toprağın göğsünde dinlenen bin yıllık uykuyu hissediyordum.
İşte Kars, Gürcü kiliseleri, Rus konakları, Anadolu’nun sessiz özlemi… Burası, her taşına kadın eli değmiş, her sokağında anne sesi yankılanmış bir şehir.
Yorumlar
Kalan Karakter: