Türkiye’nin doğusunda, serhat illerimizden Iğdır’a bağlı mütevazı bir ilçe: Tuzluca… İsmini yerin altından fışkıran tuzdan almış bu kadim yerleşim, sadece yer altı zenginlikleriyle değil, aynı zamanda tarih boyunca barındırdığı medeniyetlerle de hafızalarda yer etmeye değer bir coğrafyadır.
Tuzluca; Aras Nehri’nin serin esintilerini taşıyan vadilerle, kızıl topraklara serilmiş kayalık yamaçlarla çevrili bir tabiat güzelliği içinde uzanır. Iğdır Ovası’nın batı ucunda, yüksekçe bir platoya yaslanmış bu ilçe, Türkiye’nin Nahçıvan’a en yakın noktalarından biri olarak da ayrı bir stratejik öneme sahiptir.
Tarihten Günümüze Bir Yolculuk
Tuzluca’nın mazisi, Anadolu’nun kadim tarihinde derin izler bırakmış halklara kadar uzanır. Urartular, Persler, Selçuklular ve Osmanlılar bu topraklarda hüküm sürmüş; her biri ardında çeşitli izler, anılar ve kültürel kırıntılar bırakmıştır. 19. yüzyılda Rus işgaline uğrayan Tuzluca, 1920 yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına katılarak özgürlüğüne kavuşmuştur.
Bu ilçe, sadece tarihî mücadelelerin değil, aynı zamanda kültürel çeşitliliğin de mekânıdır. Azerbaycan Türkçesi, Kürtçe ve Türkçenin iç içe geçtiği bu topraklarda, Anadolu’nun hoşgörülü ve çok dilli yapısı tüm sıcaklığıyla hissedilir.
Tuz Mağaraları: Şifa ve Mistik Huzur
Tuzluca’yı farklı kılan en önemli doğal oluşumlardan biri de şüphesiz tuz mağaralarıdır. Binlerce yıldır işletilen bu mağaralar, hem ekonomik bir değer sunar hem de alternatif turizm açısından büyük bir potansiyel taşır. Özellikle astım ve solunum rahatsızlıklarına karşı şifa arayanların uğrak noktası haline gelen tuz mağaraları, son yıllarda sağlık turizmi kapsamında yeniden gündeme gelmiştir.
Tuzun keskin ama arındırıcı kokusu arasında gezinirken, insan adeta zamanın dışında bir âleme adım atmış hissine kapılır. Kayaların arasına gizlenmiş tarih, bu mağaralarda tuz kristalleriyle birer anıya dönüşmüş gibidir.
Bereketli Toprakların Sessiz Kahramanları
Tuzluca halkı, geçimini çoğunlukla tarım ve hayvancılıkla sağlar. Aras Nehri’nin can verdiği bu topraklarda, özellikle sebzecilik, meyvecilik ve arıcılık dikkat çeker. Tuzluca balı, doğal aroması ve kalitesiyle bölgesel bir marka olma yolunda ilerlemektedir. Ayrıca ceviz, dut ve kayısı gibi ürünler, hem iç tüketimde hem de çevre il ve ilçelere gönderilerek ekonomiye katkı sunmaktadır.
Kış aylarında beyaz bir örtüye bürünen ilçe, yazları ise serin yaylalarıyla nefes aldırır. Özellikle yaz mevsiminde yaylalara çıkan halk, doğayla iç içe, geleneksel yaşamı sürdüren bir hayat kurar. Bu yönüyle Tuzluca, modern dünyayla kadim kültürün iç içe geçtiği eşsiz bir örnektir.
Sakinliğin ve Sadeliğin Başkenti
Günümüzün karmaşık ve hızla akan dünyasında, Tuzluca adeta bir “sükûnet limanı” gibidir. Ne metropol telaşı vardır burada, ne de kalabalıkların boğuculuğu. Ancak doğallık, samimiyet ve köklü bir aidiyet duygusu vardır her köşe başında. Misafirperverliğiyle tanınan Tuzlucalılar, ellerinde çay tepsisi, dilinde eski türkülerle misafiri karşılar; ayrılırken de cebine mutlaka bir paket ev yapımı kurutulmuş meyve ya da bir kavanoz balla uğurlar.
Bu yazıya son verirken, Tuzluca’nın sadece bir ilçe olmadığını, aslında Anadolu’nun sessiz ama dirençli bir hikâyesi olduğunu hatırlatmak isterim. Tarihiyle, doğasıyla, insanıyla ve tuzla yoğrulmuş kaderiyle Tuzluca; görülmeye, öğrenilmeye ve anlatılmaya değer bir hazinedir.
Yorumlar
Kalan Karakter: