Iğdır… Aras’ın dinginliğiyle, Ağrı’nın heybetiyle büyümüş; sınırların kavşağında ama kalplerin birleştiği müstesna bir şehir. Burada halklar değil, kaderler iç içe geçmiş. Türk’üyle, Kürt’üyle, Azeri’siyle, Terekeme’siyle bu topraklar yalnızca coğrafi değil, duygusal bir birlikteliğin de adıdır.
Iğdır’da kardeşlik öylesine yaşanmaz; örülür, işlenir, nesilden nesle aktarılır. Kirevelik bunun en güçlü örneğidir. Kireve olmak yalnızca bir düğünde bıçak tutmak değildir; bir aileye “sen bizdensin” demektir. O günden sonra düğün de birdir, cenaze de. O evde bir tas çorba varsa, kirevenin payı ayrılır. Bu, yasal değil ama yürekten gelen bir bağdır.
Yayla dostluğu da başka bir mayadır bu birlikteliğin. Yaylalarda sürüler karışır, çobanlar türkülerini birbirinin dilinde söyler. Azeri’nin çadırına Kürt kadını ayran getirir, Kürt çocuğu Terekeme’nin atına su verir. Azeri’si, Kürdü, Terekemesi bir bedende bir baş gibidir. Yaylada gökyüzü birdir, yıldızlar ortaktır; sofralar sade ama dostluk zengindir.
Bu kardeşlik sadece günlük yaşamla sınırlı değildir. Kız alıp kız vermişiz, aile olmuşuz, akraba olmuşuz. Dünürlük bağıyla pekişmiş dostluklar, çocukların kanında birden fazla dilin melodisini taşımış. Bir evde hem halay çekilmiş, hem yallı oynanmıştır. Bir düğünde hem davul çalmış, hem zurna inlemiştir. Ama en önemlisi, herkes aynı sofrada oturmuş, aynı türküyü mırıldanmıştır.
Farklılık zenginliktir. Iğdır’ı Iğdır yapan; Azerbaycan Türkü, Terekeme ve Kürtlerdir. Biri olmasa, diğerleri bir anlam taşımaz. Acılarımız da, mutluluğumuz da birdir. Azeri’si, Kürdü, Terekemesi; yüzyıllardır bu topraklarda barış içinde yaşamış, ortak bir yaşama kültürü oluşturmuştur. Okulda sıra arkadaşı, askerde tertip, kahvede yoldaş, gurbette hemşeri, mezarda yan yana olmuşuz. Bu kadim vatan toprağını dış düşmana karşı omuz omuza vererek, büyük bedeller ödeyerek almışız.
Azeri, Kürde; Kürt, Terekeme’ye güvenmiş; kız alıp kız verip bir aile olmuşuz. Kürt yaylaya giderken tarlasını, parasını Azeri’ye; Azeri sürüsünü yaylada Kürt’e emanet etmiş. Alışverişlerimizde söz, senet olmuş. Kirvelik bağıyla kadim dostluklar kurulmuş. Aynı havayı solumuş, aynı yıldıza, aya, güneşe bakmışız. Ağrı Dağı hepimize aynı bakmış. Iğdır’da ortak bir yaşama, kader birliğimiz olmuş. Bugün bu güzel ortam varsa, Azeri’siyle, Kürdüyle, Terekemesiyle yaratılan bu ortak kültür sayesindedir.
Vali Yolu’nda hep birlikte eğlenebiliyorsak, bu huzur ve kardeşlik; o parmakların birleşip yumruk oluşundandır. Bu güzellik, Iğdır’da yaşayan halkların ortak eseridir. Azeri’siz, Kürtsüz, Terekemesiz bir Iğdır; yavan, eksik ve yaşanmaz olur. Unutmayalım ki, farklılık zenginliktir. Bu birlikteliği bozmaya çalışan, bölge insanının dostu değil, düşmanıdır.
Biz birlikteyken güçlüyüz, birlikteyken mutluyuz. Güzel, huzurlu ve refah dolu bir Iğdır, ancak hepimiz bir olduğumuzda mümkündür. Yüce Allah, birliğimizi ve beraberliğimizi bozmasın. Yürekler bir olduğu sürece, kimse bu dostluğu bozamaz. Yaşanılır, aydınlık bir Iğdır; bu topraklarda yaşayan halkların ortak iradesiyle gerçekleşecektir.
Karanlığa küfür edilmez; ateş yakılır.
Ve o türkü… Sarı Gelin.
İşte orada birleşir bu halkların yüreği.
Her sözü ayrı bir yaraya dokunur, her ezgisi ortak bir hüzne sürükler.
Kürt dinler, susar; Türk dinler, gözlerini kaçırır; Terekeme iç çeker… Çünkü bilirler ki, o türküde hepimizin geçmişi vardır. Kimimiz kavuşamadığı sevdayı hatırlar, kimimiz ayrılığı, kimimiz toprağında yitirdiğini…
Sarı Gelin, bu coğrafyada dilden dile değil; gönülden gönüle dolaşır.
Ve bu türkü bize bir kez daha hatırlatır:
Biz ayrı değiliz.
Aynı yarada ağlamış, aynı suda serinlemiş, aynı dağın gölgesinde büyümüşüz.
Iğdır’da kardeşlik, bir çağrı değil; bir yaşam biçimidir.
Kimliğin, dilin, mezhebin önüne geçen bir insanlık hâlidir.
Bu kadim topraklar bize şunu öğretmiştir:
Gerçek kardeşlik, aynı acıya aynı gözle bakabilmektir.
Yorumlar
Kalan Karakter: