Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyanırım. Gözlerimi açtığımda, Iğdır Ovası’nın serin nefesi yüzüme dokunur. Aras Nehri’nin kıyısında, Karasu’nun nazlı akışıyla beslenen bu bereketli topraklarda doğa her sabah yeni bir güne gözlerini aralar.
Yürüyüşe çıkarım. Ayaklarımın altında nemli toprak, her adımda bana geçmişin izlerini fısıldar. Meyve bahçelerinin arasından geçerken, elma ağaçlarının dallarında sabah çiğiyle parlayan meyveler bana göz kırpar. Kayısı ve erik ağaçları, günün ilk ışığında altın sarısı ve mor tonlarıyla ışıldar, göğe bir renk şöleni sunar.
Şeker pancarı tarlalarının yanından geçerken, toprağın derin kokusu içime dolar. Bu topraklar, yüzyıllardır insanlara hayat verir, onları doyurur. Her bir pancar, toprağın kalbinden gelen tatlılığı içinde saklar.
Karasu’nun kıyısına vardığımda, güneşin suda yansıyan ışıkları bir tabloya dönüşür. Su kuşları sabahın sessizliğini bozarak cıvıldar, göğe özgürce kanat çırpar. Sığırcıkların, kızılkanatlı ördeklerin ve yeşil başlı kartalların dansı, gökyüzünde bir senfoniye dönüşür.
Ve zaman, bu manzaranın içinde ağır ağır eskir…
Iğdır Ovası’nın Dünü ve Bugünü
Şimdi yeniden yürüyorum aynı topraklarda. Ama bu kez ayaklarımın altındaki toprak sessiz; sanki konuşmaktan vazgeçmiş. Bedenim yaş almış, adımlarım ağır, yorulmuş gibi. O eski kokusu yok artık doğanın. Çiğ damlaları kaybolmuş, kuşların sabah korosu yorgun düşmüş. Karasu hâlâ akıyor, ama çevresi betonla kuşatılmış; nehrin şarkısı boğuk, kısılmış bir ses gibi geliyor.
Pamuk tarlaları yok artık. Bir zamanlar umutla beyazın dans ettiği o topraklar, şimdi asfaltın kenarına sıkışmış beton bloklarla dolu. Şeker pancarının toprağa bıraktığı tatlı hatıralar da silinmiş. Yerine yonca tarlaları serilmiş, her yeri ot bürümüş. Ama bu otlar, doyurmak için değil; çabucak büyüyen, çabucak biçilen bir hayvan yemi sanki. O bereketli sabırla yetişen ürünlerin yerini, aceleyle büyüyen ve aceleyle tüketilen şeyler almış.
Meyve bahçeleri…
Bir zamanlar sabah çiğinde elma toplayan çocukların kahkahasıyla uyanan dallar şimdi sessiz. Çoğu kesilmiş, yerlerine kat kat beton evler yükselmiş. Dalların yerinde balkonlar, gölgelerin yerinde duvarlar var. Ovanın göğsüne bastırılmış gibi duruyor bu evler. Toprak, sanki artık nefes alamıyor.
Çocukluğumun eteğinden tutuyorum. Onunla birlikte otogara doğru yürüyorum…
Yorumlar
Kalan Karakter: