O sabah üç arkadaş Aslıhan Tüylüoğlu, ben ve bibimin torunu Mutlu Aras,Babek için yola çıktık. Iğdır Karakoyunlu yolundan, dağın yamacına yaklaştıkça, adımlarım ağırlaştı. Tepenin sarp yüzünü aşıp da Babek mağarasının ağzına ulaştığımda, karşımda yalnızca taş duvarlar değil, insan direncinin en somut hâli duruyordu.
Bilindiği gibi Güney Azerbaycan’da (İran sınırları), Arap hegemonyasına, istilasına, zulmüne isyan eder. Abbasi sultanları, Arabistan’ın ve Azerbaycan’ın yoksul halkını vergilerle zulüm yağdırdığı bir sürede Babek bu uğurda 22 yıl Abbasi Ordular ile savaşır ve yenilir. Yakalandıktan sonra, elleri kolları ve kesilerek acılar içinde katledilir ve bir halk önderi olarak tarihe geçer.
İçeri adım attığımda karanlıkla beraber hüzün de çöktü üstüme. Issızlık, iki taş odada Babek’in sustuğu yeri gösteriyor gibiydi. Her çökük taşın ardında bir adamın uykusuz geceleri, bir halkın bastırılmış çığlığı vardı.
Abbasîlerle mücadelesini sürdürmek için Aras Nehri’ni geçip gelen, Babek burada saklanmamıştı, direnmişti.
Gece gündüz, bu mağaranın duvarları arasında bir halkın özgürlüğünü düşlemişti. Abbasi ordularına karşı yıllarca süren mücadelesi burada şekillenmiş, burada karar verilmişti. Düşmanlarından değil, teslimiyetten korkmuştu.
“BABAEK BİR İSYAN”
Şair yazar sevgili Tuğrul Keskin’in “Babek Bir İsyan” kitabındaki bazı sözcükleri aklıma yazarak o mağaraya gitmiştim. “Hiyo Dağı” şiirinden bazı dizler yüreğime bir hüznü çiziyordu. Keskin’in duyarlılığı bizleri farklı bir coğrafyaya yolculuğuna taşımıştı. “ağla ateşlerin dağ/bak karlı ülkene bir of çek/be gömül kanlı kayalarına/,(…) samarra ‘da bir turna/öldürdü kendisini/ağla ateşlerin dağı/bir çerkezkaya sar yetimlerini/kışların ve bütün mevsimlerin üstünden aşır/çünkü, kan düştü üstüne aşkın.”(s.31) sevgili Keskin’in bu sözlerini bir ağıt gibi orada bıraktım. Odlar Yürdu Azerbaycan halk kahramanı içimde derin boşluk bıraktı.
İşte Babek’i koynunda barındıran Azerbaycan’ın başı dumanlı Hiyo Dağı’Ağrı dağı eteğindeki bu dağa emanet etmiş gibi … İşte Babek’in bu efsunlu hikâyesi Hiyo Dağı’nın eteğinden süzülerek akan Aras Nehri’nin sularında bütün Azerbaycan topraklarında küllenmeyen bu destan, Babek’in hayatını, savaşını, ölümünü ve ağıtını, solan bir hayatın, acı gerçeğin çıplaklığını Sevgili Tuğrul Keskin “Babek Bir İsyan” kitabında toplamış.
Bu gelgitler aklımda, mağaranın içinden dışarıya baktım. Uçsuz bucaksız vadinin ortasında yükselen dağ, hâlâ onun kararlılığını koruyor gibiydi. Her taş, Babek’in gözleriyle susuyordu.
Babek’in mağarasından ayrıldığımda, sırtımda tarihin yükü, gözümde dağın mağrur bakışı vardı. Bazı yerler görülmez, hissedilir. Böyle bir yerdi. Oraya sadece ayak değil, yürek götürmek gerek.
Dönüş yolunda, dağın yamacında tek bir yabani çiçek gördüm. Sapsarıydı. Rüzgârla eğiliyor ama kırılmıyordu. Babek’in mirası belki de buydu, eğil ama kırılma… Sessiz kal ama unutma…
Yorumlar
Kalan Karakter: