Doğu’nun serhat kapısı Iğdır, tarih boyunca Türk dünyasının Anadolu’ya açılan ilk pencerelerinden biri olmuştur. Aras Nehri’nin bereketli ovası, yalnızca ziraat için değil, tarih için de verimli bir coğrafyadır. Çünkü bu topraklar, Türk akınlarının izleriyle örülmüş; yer adlarından halk hikâyelerine kadar kadim bir Türk hafızasını bugüne taşımıştır.
Hunlardan Göktürklere: Aras Boyunda İlk Türk İzleri
Türklerin Iğdır ve çevresine ilk gelişi, tarih sahnesine Hun adıyla çıkan Türk boylarının batıya yönelişleriyle başlar. M.S. IV. yüzyılda Hun akınları Kafkasya üzerinden Aras Havzası’na kadar uzanmış, bu bölge kısa süreli de olsa Türk hâkimiyetine sahne olmuştur. Ünlü tarihçi Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş adlı eserinde Hunların Kafkas geçitlerini kullanarak Aras boyuna kadar indikleri bilgisini aktarır.
Iğdır’da ilk Türk akınları ve yerleşimini M.Ö. 3000–2000 yıllarına kadar götürenler vardır. Batı Hunları, Sabar/Sibirler, Şak, Bulgar Türkleri olan Arsaklı göçebeler gibi Türk boylarının yanında Pers, Roma, Bizans devletlerinde lejyoner paralı Türk askerleri Iğdır’da yaşamış, geçiş yapmış, iz bırakmıştır.
Bu ilk temaslar yalnızca bir askerî hareketlilik değil, kültürel bir temasın da başlangıcıydı. Aras Vadisi’nin doğal bir geçit olması, Türk topluluklarının batıya geçişinde stratejik bir rol oynamıştır. Göktürk döneminde ise bölge, doğrudan yönetim sahasına girmese de Kafkasya’daki Türk varlığıyla sıkı bir etkileşim içindeydi.
Hazar Türkleri ve Aras Havzası
VII–IX. yüzyıllarda Hazar Kağanlığı, Iğdır’ın da içinde bulunduğu geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurdu. Claude Cahen ve Faruk Sümer gibi tarihçilerin de belirttiği üzere, Hazarlar döneminde Aras’ın kuzey ve güney yakasında bir Türk nüfusu yerleşmeye başlamıştı. Özellikle ticaret yolları üzerinde bulunan bu bölge, Hazarlar için hem ekonomik hem de askerî açıdan önemliydi.
Arkeolojik bulgular, bu dönemde Iğdır ve çevresinde Hazar etkisini gösteren kalıntıların bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu bulgular, Türk kültürünün bölgeye Selçuklulardan çok önce girdiğini kanıtlayan sessiz tanıklardır.
Selçuklu Akınları: Kalıcılığın Başlangıcı
XI. yüzyılda Oğuz boylarından gelen Selçuklu Türkleri, Aras Nehri’ni aşarak Kafkaslar’dan Anadolu içlerine yöneldi. 1048 Pasinler Savaşı’ndan sonra Oğuz boyuna mensup Selçuklular bölgeye gelmiştir. Sultan Alparslan’ın 1064 yılında Ani’yi fethetmesi yalnızca bir kale zaferi değil, aynı zamanda Iğdır’ın kaderini belirleyen tarihî bir dönüm noktasıydı.
Alparslan’ın Ani seferi sırasında ordusunun bir bölümü Aras’ın güneyinden geçerek bugünkü Iğdır topraklarına girdi. Bu tarihten sonra Iğdır Ovası Türklerin kalıcı yurdu hâline geldi. Oğuz boylarının bir kısmı bölgeye yerleşti; başta Bayat, Kınık, Avşar ve Kayı boyları olmak üzere pek çok Türkmen obası Aras’ın iki yakasında yeni oba düzenleri kurdu.
Tarihçi Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) adlı eserinde, Aras boyundaki yerleşimlerin Oğuz göçlerinin önemli bir durağı olduğunu, bu bölgedeki köy adlarının bile Oğuz boy adlarını yansıttığını belirtir. Nitekim bugün bile Iğdır ve çevresinde “Iğdır”, “Karakoyun”, “Karakoyunlu”, “Kızılkule”, “Koçkıran”, “Kaçar”, “Kuzugüden”, “Bayat” gibi yer adları, bu tarihî sürecin yaşayan kanıtlarıdır.
Karakoyunlu Türkmenleri ve Iğdır Kimliği
Iğdır’ın Türk kimliğini en güçlü şekilde pekiştiren dönemlerden biri de XIV. ve XV. yüzyıllarda Karakoyunlu Türkmenleri devridir. Merkezi Tebriz olan bu Türkmen konfederasyonu, Aras Nehri boyunca uzanan coğrafyayı kendi siyasi ve kültürel alanı hâline getirmiştir.
Bugün Iğdır’ın Karakoyunlu ilçesi, yalnızca bir coğrafî ad değil; bu kadim Türkmen geleneğinin doğrudan mirasçısıdır. Karakoyunlular döneminde Aras Havzası’nda Türk dili, Türk sanatı ve halk kültürü büyük bir canlılık kazanmıştır. Halk arasında anlatılan “Koyunlu Beyi’nin Düğünü” gibi eski anlatılar, Karakoyunlu döneminden kalan kültürel hatıraların izlerini taşır.
Yerel Hafıza ve Halk Anlatıları
Iğdır’ın yaşlıları hâlâ Aras kenarında “Türk oba yerleri”nden söz eder. Karakoyunlu, Kaçardoğanşalı, Koçkıran, Yaycı, Bayraktutan gibi köylerde anlatılan halk hikâyelerinde “Atalarımız Aras’ı geçip buraya kondu.” ifadesi sıkça geçer. Bu söz yalnızca bir göç hikâyesi değil, tarihsel bir hakikatin halk hafızasındaki yansımasıdır.
Yerel halk, geçmişin bu derin köklerini günlük yaşamında da yaşatır. Misafirperverlik, toy düzeni, at yarışları ve destan anlatma geleneği gibi unsurlar, Orta Asya’dan taşınan Türk kültürünün Iğdır’daki devamıdır.
Bir Coğrafyanın Türk Hafızası
Iğdır, Türk tarihinin taşlara kazınmış bir açık hava müzesidir. Dağ adları, mezar taşları, efsaneler, yerel lehçeler… Hepsi birer tarih vesikası gibidir. Aras’ın suları, bin yıldır bu kültürü beslemeye devam ediyor.
Bu yönüyle Iğdır, sadece bir sınır şehri değil; Türk milletinin tarihî belleğinde “geçit değil, yurt” olarak yer etmiş bir coğrafyadır. Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türk yürüyüşünün ilk izleri burada atılmış, Anadolu’nun kapısı burada aralanmıştır.
Sonuç: Aras’tan Anadolu’ya Uzanan Süreklilik
Tarihçi Togan’ın dediği gibi, “Türk’ün yolu Aras’tan geçer.” Gerçekten de Iğdır, bu yolun hem başlangıcı hem de sembolüdür. Hunlardan Sibirler’e, Bulgar Türklerinden Hazarlara; Selçuklulardan Harzemşahlar’a, Kırımlı Kıpçaklar’a, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safevi, Osmanlı, Avşar, Kaçar, İrevan Hanlığı, Iğdır Millî Cumhuriyeti ve Türkiye’ye kadar her dönemde Türk damgasını taşıyan bu topraklar, bugün de aynı ruhu yaşatmaktadır.
İlhanlı hükümdarı Hülagü, barış zamanlarında kışları Umumiye Gölü kıyısında yaptırdığı kışlık sarayında, yazları ise Ağrı Dağı eteklerindeki yazlık sarayında geçirirdi. Hülagü’nün yaptırdığı bu “Alatağ” yazlık sarayı, Iğdır’da Ağrı Dağı sırtlarındaki Serdar Bulağı bölgesinde idi. İlhanlılar yazın burada yaylayıp İran ve Anadolu’yu idare ederken para kestirmişlerdir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yazlık sarayı da Iğdır’daydı.
Osmanlı Devleti’ni kuran “Kayı Boyu” bir süre Iğdır’da kalmış, hatta kimi kaynaklara göre Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey Iğdır’da doğmuştur. Moğol istilası sonucu batıya göçen Kayılar, Osmanlı Devleti’ni kurmuşlardır.
Bugün 81 ilimizin içinde, 24 Oğuz boyundan birisinin adını taşıyan tek serhat ilimizdir. Iğdır, Misak-ı Millî’ye dâhil olmayan Batı Azerbaycan’ın kadim Türk yurdunun bir parçası olup, İrevan Hanlığı’ndan Türk dünyasının elinde kalan kadim Türk yurdudur.
Dolayısıyla Iğdır’ın tarihine bakmak, yalnızca bir kentin geçmişini değil; Türk milletinin Anadolu’daki varoluş hikâyesinin ilk sayfalarını yeniden okumaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: