Verimli toprakları, çalışkan insanı ve stratejik konumuna rağmen uzun yıllar kaderine terk edilen Iğdır, Zengezur Koridoru ve açılacak sınır kapılarıyla yeniden bölgenin parlayan yıldızı olmaya aday.
Iğdır’a ait eski bir şeker kantarı fotoğrafını görünce, bir anda çok eskilere gittim…
Mikroklima iklime sahip bu bereketli ilimizin topraklarının %74’ü dağlık, %26’sı ovadan oluşur. Ülkemizin en az yağış alan illerinden biri olsa da, Iğdır Ovası; verimli ve sulak topraklarıyla adeta bölgenin Çukurova’sıdır. Tahıl, meyve ve sebze üretimiyle bir tarım ambarı olan Iğdır’da halkın geçim kaynağı büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayanır.
Bugün Hollanda, yüzölçümü bakımından Iğdır’ın 11,5 katı büyüklüğündedir; ancak tarım ihracatı geçtiğimiz yıl 130 milyar Euro’ya ulaşmıştır. Oysa Iğdır’ın Hollanda’dan fazlası var, eksiği yok! Verimli sulak toprakları, genç ve dinamik insanı, havası, güneşi, bereket katan Aras Nehri ve Karasu Çayı ile mikroklima ikliminin sunduğu tüm avantajlara sahiptir.
Rus işgalinin son dönemlerinde, Ruslar bölgede tarım ve hayvancılıkla ilgili bazı denemeler yapmışlardı. Onların çekilmesinin ardından Iğdır, 14 Kasım 1920 tarihinde işgalden kurtuldu.
Yıllar boyunca Iğdır’ın en büyük sorunu sulama ve toprak ıslahı oldu. Aras Nehri akar, Iğdır insanı bakardı… Sık sık taşan nehir tarım alanlarına zarar verirdi. Halk, kendi emeğiyle setler yapar, toprak arklarla zorlukla sulama gerçekleştirirdi. Ancak 1956 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün başlattığı sulama projeleri sayesinde tarımsal faaliyetlerde önemli bir artış yaşandı.
Ne yazık ki Iğdır’da tarım hiçbir zaman istikrarlı bir çizgiye oturamadı. Bir dönem İrevan şehri ipekböceği yetiştiriciliğiyle meşhurdu. O yıllarda Iğdır’da her yer dut ağacıydı; ipekböceği yetiştiriciliği yapılır, ürünler İrevan üzerinden dünyaya pazarlanırdı.
Daha sonra pamuk üretimi başladı. En kaliteli lif oranına sahip pamuk, Iğdır’da yetiştirilip dünyaya satılırdı. Iğdır merkezde, Karakoyun, Taşburun ve Cennetabat gibi yerlerde çırçır atölyeleri bulunurdu. Hatta Iğdır Lisesi’nin arkasında bir çeltik atölyesi bile vardı.
1956’daki DSİ sulama projeleriyle birlikte verim artarken, Erzurum’da (1956), Ağrı’da (1984) ve Kars’ta (1994) şeker fabrikaları kuruldu. Ancak pancar üreten Iğdır’a fabrika açılmadı.
Oysa Iğdır, 500 bin tonun üzerinde şekerpancarı üretiyordu. Fabrikaların siyasi sebeplerle yanlış yerlere kurulması, Iğdır ekonomisini olumsuz etkiledi. Daha sonra pancara üretim kotası getirildi ve Iğdırlı çiftçiler mısır üretimine yöneldi.
Şekerpancarı, pamuk, ipekböceği ve pirinç; Iğdır’a büyük gelir ve istihdam sağlayan sanayi ürünleriydi. Bu ürünlerin işlenmesiyle elde edilen yan ürünler (örneğin küspe), hayvancılıkta yem olarak önemli bir avantaj sağlıyordu. Ancak bunların tümü zamanla kaybedildi.
Iğdır, üç devlete sınır olmasına rağmen kapalı sınırlar, dar bir havzada bulunması ve büyük pazarlara uzaklığı nedeniyle uzun yıllar durgunluğa sürüklendi. Bu durum, hem iç göçü hem de dış göçü artırdı.
Bugün ise tablo değişmek üzere…
Iğdır artık il statüsünde, Nahçıvan sınır kapısı açık. Yakında Alican sınır kapısının da açılması bekleniyor. Demiryolu ve kara yolu bağlantılarıyla birlikte Zengezur Koridoru hayata geçtiğinde, Iğdır Türk dünyasının Asya pazarına açılan kapısı olacaktır. Bu gerçekleştiğinde Iğdır, Türkiye’nin en önemli lojistik merkezlerinden biri haline gelecektir.
Bu gelişmeler Iğdır’ın kaderini değiştirecek, onu yeniden ayağa kaldıracaktır. Tarım ve hayvancılıkta Hollanda modelini örnek alan bir Iğdır, refaha ve mutluluğa kavuşacaktır.
Ben inanıyorum ki Iğdır’ı güzel günler bekliyor.
Gelecek, Iğdır için bereket ve umut dolu günlere gebedir.
Yorumlar
Kalan Karakter: