1828-1917 yılları arasında tam 89 yıl boyunca Rus işgali altında kalan Iğdır, bu süreçte İrevan vilayetine bağlı bir ilçe merkezi olarak yönetilmiştir. O dönemlerde Iğdır’da tam 243 yerleşim yeri bulunmaktaydı. Ne var ki Ruslar, yalnızca sağlık alanında değil, hiçbir alanda bu kadim coğrafyaya anlamlı bir katkı sunmamışlardır.
İşgal döneminde Iğdır’da bir hastane dahi yapılmamış, halka yeterli sağlık hizmeti verilmemiştir. Ruslar yalnızca Iğdır merkezde küçük bir sağlık ocağı kurmuş ve az sayıda personelle sınırlı hizmet sunmuştur. Iğdır’ın üç devlete sınır olan, büyük şehirlerden uzak, dar bir havzada yer alması, sağlık alanındaki sorunları daha da derinleştirmiştir.
Aras Nehri’nin sık sık taşması, bataklık ve sazlık alanların fazlalığı, yaz aylarının aşırı sıcak geçmesi nedeniyle bölgede sivrisinek oldukça fazlaydı. Bu da sıtma hastalığını Iğdır’da yaygın hale getirmişti. Hijyenin ve içme suyunun yetersizliği, yetersiz beslenme gibi etkenler hastalıkların artmasına sebep oluyordu.
O dönemlerde temizlik şartları son derece sınırlıydı. Sabun, şampuan, diş macunu, çamaşır ya da bulaşık deterjanı gibi ürünler yoktu. Tabaklar külle, banyo ise kille yıkanırdı. Banyolar bugünkü gibi evlerin içinde değil, yazın kanal arklarda, kışın ise sobada ısıtılan bir kova suyla ahırda yapılırdı. Su kuyudan, artez kaynağından temin edilir; tuvaletler dışarıdaydı. Kışın artezler donar, sıcak su dökülerek açılmaya çalışılırdı. Tuvalet kağıdı ya da peçeteyoktu ibrik veya aftafa kullanılırdı.
Doğum sonrası ve çocuk ölüm oranı oldukça yüksekti. Sağlık hizmetlerinin yok denecek kadar az olması nedeniyle doğumlar mahalle kadınları tarafından gerçekleştirilir, sünnet işlemleri ehil olmayan kişilerce yapılırdı. Askerlikte sıhhiye olarak görev yapanlar köylerde sağlık memuru gibi hizmet sunarlardı. Cam enjektörler kaynatılarak yeniden kullanılır, bu da çok sayıda sakatlığa yol açardı. Kaza sonucu kesilen uzuvlara bez yakılıp konulur, kesik alan sarılırdı.
Kırık ve çıkıklar doktor görmeden halk arasındaki “kırıkçı” ya da “sınığçı” denilen kişiler tarafından tedavi edilirdi. Yumurta akı sabunla karıştırılıp beyaz bezle sarılır, diş çekimi morfinsiz çekilir, apse olan yere bulgur, buğday konulur, diş ağrısı için şeftali yaprağı çiğneyip beklenirdi. Kızılca hastalığına yakalananlar manda idrarı ile yıkanır, yaş söğüt ağacı yakılarak elde edilen sıvı sürülürdü.
Bel fıtığı olanların üzerine patates koyulur, hatta alabalık konulduğu bile olurdu. Düşen ya da darbe alan kişi hayvan derisine sarılır, morarmış bölgelere çiğ et konulurdu. Romatizma hastaları sıcak kuma gömülür, psikolojik sorunlar için ise hocalardan muska alınırdı. Havale geçiren çocuklar yorgan ve battaniyeye sarılır, kırık hastalara kelle paça çorbası içirilirdi. Hayvan sakatatlarının birçok hastalığa iyi geldiğine inanılırdı.
Doktora, hastaneye ulaşmak neredeyse imkânsızdı. İşgal sona erdikten sonra, Iğdır ve Tuzluca ilçelerinde sağlık merkezleri kuruldu; Aralık (o zamanki adıyla Başköy) nahiyesine ise hükümet doktoru atandı. Yaygın sıtma hastalığına karşı bataklıklar kurutularak ciddi mücadeleler verildi.
Iğdır’ın ilk hastanesi 1964 yılında, 50 yatak kapasitesiyle hizmete açıldı. 2005 yılında 150 yataklı hastane binası, 2009 yılında da 75 yataklı kadın doğum ve çocuk hastanesi ile birleştirilerek Iğdır Devlet Hastanesi adını aldı. Şu anda 220 yatak kapasitesiyle hizmet veren bu hastane, bölgenin önemli bir sağlık merkezi konumundadır.
Eskiden, özel doktor muayenehaneleri de bulunurdu. Maddi durumu iyi olanlar buralara gider, ağır hastalar ise Erzurum, Van gibi komşu illere gönderilirdi. Ambulans olmadığı için taksi kiralanır ya da otobüsle gidilirdi. Bugün bile Iğdır halkı sağlık hizmeti almak için Erzurum ve Van’a gitmek zorunda kalıyor. Iğdır-Erzurum arası 300 km, Iğdır-Van ise 222 km’dir. Bu uzun mesafeler hasta kadar refakatçileri için de ciddi bir sıkıntı oluşturmakta, ne yazık ki bazı hastalar bu yollarda hayatlarını kaybetmektedir.
Ancak umut verici bir gelişme olarak, Iğdır’da 400 yataklı bir şehir hastanesi yapılması planlanmaktadır. Sadece Kuzeydoğu Anadolu’ya değil, aynı zamanda komşu ülkelere de hizmet verecek bu hastane, bölge insanı için hayati bir yatırım olacaktır.
Temennimiz odur ki; Iğdır’da kurulacak bu şehir hastanesi en kısa sürede tamamlanır ve hizmete girer. Böylece 1828’den günümüze dek tam 197 yıldır sağlık alanında büyük acılar çeken Iğdır halkı, hak ettiği sağlık ve huzura kavuşur.
Tüm Iğdırlı kardeşlerime sağlık ve esenlik dolu yıllar dilerim.
Yorumlar
Kalan Karakter: