Iğdır ve çevresinde misafir ağırlama geleneği, Türk kültürünün misafirperverlik anlayışını yansıtan önemli bir unsurdur. Misafir ağırlamak, toplumsal bağları güçlendiren, saygı ve hoşgörünün bir göstergesi olarak kabul edilen bir gelenekti.
Eskiden imkanlar bu kadar geniş değildi; insanlar daha yoksul, şartlar daha kısıtlıydı. Ulaşım, at, at arabası (daşka), öküz arabasıyla sağlanırdı. Elektrik, telefon, internet yoktu. Yaşadığımız evler kerpiç duvarlı, toprak damlı, bir odalı bir “dalan” veya iki odalı bir “dalan” olarak inşa edilirdi. 70-80 m² dar bir alanda, çok kalabalık aileler bir arada yaşardı. Çoğu evde banyo ve tuvalet yoktu; tuvaletler, su kuyusu veya artezyen dışarıda olurdu. Banyo, “peye”de olup yemekler eyvanda, ocakta ateşte pişirilirdi. Bazı evlerde tekli gazlı ocak, aydınlanma için bezir çırası, gazyağı lambası ve tüplü löküs kullanılırdı.
Eskiden Iğdır’da misafire gösterilen ilgi ve özen son derece önemliydi. Misafir için en iyi odalardan biri süslenir, temizlenir ve “misafir (konağ) odası” yapılırdı. Yün veya pamuklu yataklar, tavuk veya kaz tüylü yastıklar misafir için hazırlanırdı. Ailenin maddi durumuna göre gelen misafire tavuk, horoz, hindi, kuzu, koyun veya keçi kesilirdi. Güzel etli yemekler, katık aşı, odun ateşinde semaver çayı, kaçak İran çayı, süslü çay bardağında ikram edilirdi. Ayrıca İran kraliçesi Süreyya’nın desenli tabaklarında (Zir’de) yiyecek ve içecekler sunulurdu. Genellikle büyük sofralar kurulup çeşitli yerel yemekler misafire sunulurdu. Bu sofralarda özellikle tandır ekmeği, pilav (kokulu Yasemin pirinci), et yemekleri ve ayran ikram edilirdi. Iğdır’ın coğrafi konumu itibariyle farklı kültürel etkilerle zenginleşmiş mutfağı, misafirperverliğin önemli bir parçasıydı.
Eskiden imkanlar daha kısıtlı, insanlar daha yoksul ama daha mert ve paylaşımcıydı. İyi komşuluk ilişkileri, çok güçlü akraba bağları vardı. Çünkü insanlar çok iyi biliyordu ki misafiri sevmeyen insanın dostu az, misafir gelmeyen evin tozu çok olurdu. Hz. Muhammed (S.A.V.), “Misafir rızkı ile gelir, ev halkının günahlarına affına sebep olur. Allah, hayır murat ettiği insana hediye olarak misafir gönderir,” buyurmuştur. Atalarımız da, “Misafir on kısmetle gelir; birini yer, dokuzunu bırakır,” demiştir.
Allah’a iman eden bir kimsenin en belirgin özelliklerinden biri, misafirine ikramda bulunmasıdır. Akrabasıyla ilgilenmek ve onlara iyilik etmek de müminin önem vermesi gereken davranışlardan biridir. İyi bir mümin ya güzel sözler söylemeli, söyleyemiyorsa susmayı tercih etmelidir. Misafirlik süresi en fazla üç gündür. Birinci gün misafir elden geldiğince ağırlanacak, diğer günler ise böyle bir telaşa girilmeyecektir. Maddi durumu uygun olmayan bir kimsenin yanında onu sıkıntıya sokacak kadar fazla kalmak günah sayılmıştır.
Ayrıca misafirlerin gelişi köylerde ya da şehirde hemen haber edilir, komşular da bu misafirlere yardım eder, bazen birlikte misafiri ağırlarlardı. Misafirin nereden geldiği, kim olduğu önemli olmaksızın ona saygı gösterilir ve onurlandırılırdı. “Tanrı misafiri” olarak kabul edilen bu kişilere, misafir oldukları süre boyunca rahat etmeleri için ellerinden gelen her türlü yardım yapılırdı.
Eski dönemlerde misafir ağırlamak, aynı zamanda bir sosyal statü göstergesi olarak da kabul edilirdi. Misafir ağırlamakla bilinen aileler toplum içinde saygı görür ve itibar kazanırlardı.
Yorumlar
Kalan Karakter: