Alagöz Dağı, adından da anlaşılacağı gibi Türkçe bir dağ ismidir. İlkçağlardan beri Batı Azerbaycan coğrafyasında yaşayan Azerbaycan Türklerinin en önemli yaylak yerlerinden biri olmuştur.
“Sürmeli Çukuru” olarak bilinen ovanın Aras Nehri ile ikiye ayrılan ve kuzeyde Ermenistan’da kalan kısmına “Sahat Çukuru” denir. Tarih boyunca İrevan’ın bir parçası olan Iğdır, coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle her zaman büyük önem taşımıştır. 1420 yılında Karakoyunlular döneminde İrevan vilayetine bağlı bir ilçe merkezi hâline gelen Iğdır, Batı Azerbaycan’ın da ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu bölge tarih boyunca bir geçiş noktası ve cazibe merkezi olmuştur. Türkler, Anadolu ve Avrupa’ya geçerken bu güzergâhı kullanmışlardır. Iğdır insanının temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Hayvancılıkta ise daha çok küçükbaş hayvan, yani koyun ve keçi beslenirdi. Türkler için Ağrı Dağı ile Alagöz Dağı sadece birer yayla değil, aynı zamanda atayurtlarındaki Tanrı ve Altay dağlarını hatırlatan kutsal mekânlardı.
Aras Nehri’nin böldüğü Iğdır Ovası, kuzeyde Alagöz, güneyde Ağrı Dağı’nın arasında yer alır. Bu iki dağın varlığı, ovanın iklimini ılıman ve verimli hâle getirmiştir. Bu yüzden Iğdır Ovası, tarım zenginliği bakımından adeta Doğu Anadolu’nun Çukurova’sı olmuştur.
Eskiden Azerbaycan Türkleri ve Kürtler, ilkbahar ve yaz aylarında sürülerini Ağrı ve Alagöz yaylalarına çıkarırlardı. Serin sular, gür otlaklar ve temiz havada hayvanlarını otlatır, keçi yününden dokunan kıl çadırlarda obalar kurarlardı. Yaylada çalınan saz, kaval, söylenen türküler ve mahnılar bu coğrafyayı adeta bir şenlik yerine çevirirdi.
Halk arasında anlatılan bir hikâyeye göre, Ağrı ile Alagöz iki kız kardeştir. Bir gün kavga ederler; Alagöz ablası Ağrı Dağı’na tekme atar. O sırada hamile olan Ağrı Dağı çocuğunu düşürür, böylece Küçük Ağrı Dağı meydana gelir. Bunun üzerine öfkelenen Büyük Ağrı Dağı, Alagöz’ün başına vurur, Alagöz’ün zirvesi ikiye ayrılır. İşte Alagöz Dağı’nın tepesindeki yarık böyle açıklanır.
Bugün Alagöz, Ermenistan Cumhuriyeti’nin en yüksek dağıdır. Erivan’ın yaklaşık 40 kilometre kuzeybatısında, Aragatsotn bölgesinde bulunan bu sönmüş stratovolkan, dört zirvesiyle dikkat çeker.
Iğdır, 1920 yılında Ermeni işgalinden kurtuldu. Bu tarihe kadar Iğdır halkı sürülerini Alagöz yaylasına götürür, orada yazı geçirirdi. Ancak sınırlar çizildikten sonra bu kadim Türk yaylasına gitmek artık mümkün olmadı. Ne var ki, Alagöz’de yaşanan dostluklar, kurulan kirvelikler, akrabalık bağları ve birlikte yaşanan hatıralar halkın hafızasında silinmedi.
Bugün Iğdır’da her sabah güne uyanan biri, güneyde heybetli Ağrı Dağı’nı, kuzeyde ise onun kardeşi Alagöz Dağı’nı görür. İnsanın gözünün önünden tarihin o güzel anıları film şeridi gibi geçer. Ve ister istemez şu soruyu sorar: Acaba bu iki dağ, yaşadıkları kavganın küskünlüğüyle mi birbirine masumca bakıyor? Yoksa kardeşlerden birinin düşman işgalinde kalmasının hüznünü mü yaşıyorlar?

Madem ki o topraktan geldik gidelim toprağa…. Vatan toprağına gidelim….Şuna inan ki o topraklar bizlere bizlerin hasretinden daha çok hasrettir…Çünkü her gün düşman ayakları altındadır… Eziliyor…Ben bu fotoğrafa bakınca ; Alagöz dağını ana kucağından alınan bir bebeğin çığlıklarını, arzularını, öfkesini işitir gibi oluyorum.
Her ne olursa olsun, Alagöz yaylalarında Türk’ün sesi, sazı ve sözü hâlâ yankılanmakta; burası Türk’ün ve Türkmen’in yaylası olarak tarih sahnesindeki yerini korumaktadır.
Yorumlar
Kalan Karakter: