Sürmeli Çukuru… Aslında ilin tüm coğrafyasını kapsayan bu ad, Iğdır’ın tarihî derinliğini ve kültürel zenginliğini en iyi anlatan isimlerden biridir. Anayurda bağlanmadan önce, 1849 yılında Çarlık Rusyası döneminde Erivan (Revan) Guberniyasına bağlı bir liva/sancak konumundayken de bu adla anılmıştır.
İl sınırı, Arpaçay’ın Arsala ile birleştiği Ergüder’den başlasa da, Sürmeli Çukuru tam anlamıyla Çalpala’dan (Kiti) başlar ve Dil’de son bulur. Aras Nehri, çağlayarak geçerken solunda bıraktığı Sahat Çukuru (Erivan Ovası) aslında aynı düzlüğün bir parçasıdır.
Iğdır, stratejik konumu ve bereketli toprakları nedeniyle tarih boyunca birçok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış, pek çok hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur. Ancak emperyalist güçlerin müdahalesi olmadığı dönemlerde bölgedeki halklar barış ve huzur içinde yaşamıştır.
Karakoyunlu’dan Çarlık Rusya’sına
Iğdır, 1420 yılında Karakoyunlu Devleti döneminde İrevan’a bağlı bir ilçe merkezi hâline gelmiştir. Bu tarihten sonra Akkoyunlu, Safevî, Osmanlı, İrevan Hanlığı ve Çarlık Rusyası hâkimiyetleri altında kalmıştır.
Bölge, kaderini bulunduğu coğrafyayla birlikte yaşamış; 1664 yılında Safevî hâkimiyeti döneminde meydana gelen Büyük Ağrı Depremi’nde büyük kayıplar vermiştir. Yaklaşık 6000 yıllık Ağrı Dağı’nın kuzey yamacındaki Korhan Yaylası’nı terk eden halk, günümüzden 361 yıl önce bugünkü Iğdır şehrini kurmuştur.
O dönemlerde bugünkü Iğdır, yer yer bataklık, sazlık ve sivrisineklerle dolu; sıtma hastalığının kol gezdiği bir yerdi. Ardından ikinci büyük yıkım 1840 yılında, Çarlık Rusya’sı döneminde yaşanan Ağrı Depremi ile geldi. 1962 depremi ise bu acı zincirin son halkası oldu.
Bölünmüş Azerbaycan ve Rus İşgali
1828 Türkmençay Antlaşması’yla Azerbaycan ikiye bölündü; kuzey Rusya’da, güney İran’da kaldı. Iğdır’ın bağlı olduğu İrevan Hanlığı, Ruslar tarafından işgal edildi. Her ne kadar Iğdır güneyde yer alsa da, İrevan Hanlığı’nın bir parçası olarak Rusya’da bırakılıp Erivan Vilayeti’ne bağlandı.
Ruslar, 1895 yılında Aras Nehri üzerine Alican Köprüsü’nü yaparak Iğdır’ı Erivan Vilayeti’ne şose bir yolla bağladılar. Ancak bölgede yaşayan Türk ve Müslümanları askere veya memuriyete almadılar. Nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Azerbaycan Türklerini “Tatar” diyerek ötekileştirdiler.
Iğdır, Osmanlı ve İran arasında, Aras Nehri ile Ağrı Dağı arasında sıkışmış dar bir havzada, soydaşlarından kopuk tam 92 yıl geçirdi.
İşgaller, Direniş ve Kurtuluş
1917 Bolşevik İhtilali’yle Ruslar bölgeden çekildi. Ardından yaşanan siyasi belirsizlik, Osmanlı ordusunun geri çekilmesi, Iğdır’ın Misak-ı Milli sınırlarına dâhil edilmemesi ve Ermenistan’ın kurulmasıyla bölgede büyük bir kaos yaşandı.
Taşnak çetelerinin saldırılarıyla Ermeniler, bölgenin demografik yapısını değiştirmek için etnik temizlik girişimlerinde bulundu. 21 yerleşim yerinde toplu katliamlar yapıldı.
Kahraman ve cesur Iğdır halkı bu zulme boyun eğmedi; halk desteleri kurarak direnişe geçti. 1917’de Iğdır İcra Komitesi, 1918’de ise Iğdır Millî Cumhuriyeti kuruldu. Nihayet 14 Kasım 1920’de Türk ordusu ve halk milisleri, Iğdır’ı Ermeni işgalinden kurtararak Anavatana kattı.
Cumhuriyet Dönemi ve Sosyolojik Değişim
Rus işgali sırasında Iğdır’da 243 yerleşim yeri bulunuyordu. Rusların arşivlerinde yapılan nüfus sayımları şu şekildeydi:
• 1828: 16.787 kişi
• 1886: 91.965 kişi
• 1908: 120.641 kişi
Cumhuriyet’in ilk nüfus sayımı olan 1927’de Iğdır, Doğubayazıt’a bağlıydı.
• Iğdır merkez nüfusu: 3.716
• Genel nüfus: 25.209
• Tuzluca merkez nüfusu: 1.114
• Tuzluca genel nüfusu: 10.527
Toplam: 35.736 kişi
Bu nüfusun %52,9’u ana dili Türkçe, %47’si Kürtçe konuşuyordu. Okur-yazar oranı ise yalnızca %1,48 idi.
1992 yılında Iğdır il olduğunda merkez nüfusu 35 bin, toplam nüfusu ise 143 bin civarındaydı. Günümüzde merkez nüfus 104.222, köy ve beldelerde yaşayan nüfus ise 48.232’dir. Iğdır Rus işgalinde iken 243 yerleşim yeri vardı. Bugün Iğdır’da merkez ilçe ile beraber 4 ilçe 3 belde 163 köy var. Iğdır ilinin 2024 genel nüfusu 206.857 kişidir.
Iğdır, 10 asırda 12 farklı devletin hâkimiyetinde kalmış, üç büyük deprem yaşamış, Aras Nehri taşkınlarından zarar görmüş, uzun yıllar soydaşlarından kopuk kalmıştır. 1992’de il oluşu ve Nahçıvan Dilucu Sınır Kapısı’nın açılması, bölgeye yeni bir hareketlilik kazandırmıştır. Ancak bu durum, beraberinde sosyolojik değişimleri de getirmiştir.
Kökleri Korumak, Geleceği Kurmak
Iğdır, tarih boyunca büyük acılar, kırılmalar ve göçler yaşamış bir serhat şehridir. Yenilik ve değişim kaçınılmaz olsa da, bu değişimin kentin köklü tarihi, kültürel dokusu ve coğrafi yapısına uygun olması gerekir.
Yüzyılların süzgecinden geçen değerler korunmalı; geçmişin mirası, geleceğe ışık tutmalıdır. Aksi hâlde şehir, kalabalıklar içinde köksüz ve ruhsuz bir beton yığınına dönüşür.
Iğdır’ın kaderi; direnişin, sabrın ve yeniden doğuşun hikâyesidir. Bu hikâyeye sahip çıkmak, sadece Iğdırlıların değil, bütün Türk dünyasının görevidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: