Bazı şehirlerin mevsimleri vardır, bazı şehirlerse mevsimin ta kendisidir. Iğdır da öyledir…
Sonbahar gelince yalnız ağaçlar değil, insanların içi de sararır. Çünkü o topraklarda her rüzgâr, her yaprak düşüşü, her ırmak sesi bir hatıra taşır.
Tuzluca’nın kayalık dağları başlar önce sararmaya… Rüzgâr, tuzun kokusuna karışır; güneş, kayaların üstünden çekilirken sanki yılların yorgunluğunu taşır. Oradan Iğdır Merkez’e inersin — dut, kayısı ve iğde kokusu havayı doldurur. O iğde kokusu yok mu… Gurbetin en sessiz anında bile burnuna dolan, kalbini çocukluğuna götüren bir koku.
Karakoyunlu ve Kaçardoğanşalı’da tarlalar yavaş yavaş dinlenmeye çekilir, biçilen buğdayın ardından kalan toprak bile sanki hasret çeker. Karasu Çayı’nın kenarında rüzgâr hüzünle eser, suyun sesi bile yavaşlar.
Her bir köy, her bir yolun kıvrımı ayrı bir anı taşır: birinde çocuk sesleri, diğerinde bir akşamüstü harmanı, bir başkasında uzaktan gelen davul sesi…
Aralık’a vardığında, Dil Ucu’ndan Aras’ın ötesine bakarsın — bir tarafın sınır, bir tarafın gurbet olur. Gaziler köyünde çocuklar hâlâ aynı sokaklarda oynar, ama senin gözlerinde o manzara artık bir rüyadır. Taşburun taraflarında ise rüzgâr serttir; sararmış kayısı yapraklarını önüne katıp Karasu’ya kadar sürükler. Her düşen yaprak, bir anıyı hatırlatır; her iğde dalı, bir bekleyişi…
Iğdır’ın sonbaharı, sessiz bir vedadır aslında. Ne ağlar ne konuşur, sadece kokar. Kayısı yapraklarının altın rengi, iğdelerin buruk tadı, Aras’ın su sesi… Hepsi bir araya gelince, insanın yüreğinde tarifsiz bir sızı bırakır.
Gurbette gün olur, gözlerin dalar; gündüz düşünde, gece rüyanda hep aynı manzara belirir: Tuzluca’dan başlayan sarı bir yol, Karasu’nun kıyısında savrulan iğde yaprakları, Dil Ucu’nda sessizce dalgalanan bir bayrak…
O zaman anlarsın ki, Iğdır’da sonbahar bir mevsim değil, kalpte hiç bitmeyen bir özlemdir.
Yorumlar
Kalan Karakter: