Pirinç ya da çeltik, buğdaygiller familyasından; mısır ve buğdaydan sonra dünyada en fazla ekimi yapılan otsu bir bitki türüdür. Dünya nüfusunun yarısından fazlası için temel besin kaynağı olan pirinç, en çok Muson Asyası’nda yetiştirilir. Pirinç üretiminde Çin, Hindistan ve Endonezya ilk üç sırayı paylaşır. Stratejik bir tarım ürünü olan pirincin birçok çeşidi bulunur. Pirinç yemek olarak tüketildiği gibi, kepeği hayvan yemi olarak kullanılır; kepek yağı yüksek kaliteli yemeklik yağ üretiminde, pirinç unu ise çeşitli gıda alanlarında değerlendirilir.
Türkiye’de en çok pirinç yetiştirilen iller sırasıyla Edirne, Çorum, Samsun, Sinop, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Kastamonu’dur. Ülkemizde yıllık yaklaşık 940 bin ton çeltik üretilmektedir.
Bir zamanlar Iğdır da bu üretim zincirinde yer almış, hem verim hem kalite açısından oldukça başarılı pirinç üretimiyle öne çıkmıştır. Ancak Iğdır’ın çeltik üretiminden vazgeçmesinin çeşitli nedenleri vardı. Bunların başında sivrisinek artışı ve sıtma hastalığı geliyordu. Pirinç üretiminin sulu tarıma dayanması, o dönemlerde Iğdır’da toprak ıslahı ve drenaj sisteminin bulunmaması, topraklardaki yüksek tuz oranı, yer yer bataklık alanların varlığı, pamuk üretiminin yaygınlaşması ve 1956 yılında Erzurum Şeker Fabrikasının açılmasıyla çiftçilerin pancar ekimine yönlendirilmesi, bu üretimin sonunu getiren başlıca etkenlerdi.
1936’da Kurulan Iğdır’ın İlk Çeltik Fabrikası
1936 yılında, Revan göçmenlerinden Resul Taner, dönemin şartlarına göre büyük bir yatırım sayılabilecek Çeltik Fabrikasını kurdu. Bu fabrika, aynı bahçede bulunan un ve çırçır fabrikalarıyla birlikte 100 metrekarelik bir alan üzerine, tek çatı altında inşa edilmişti. O dönem Iğdır’ın en büyük fabrikası olan bu tesiste pirinç çeltiği kabuklarından ayrılıyordu.
Fabrikanın motoru Alman malıydı ve sadece iki adet üretilmişti; bunlardan biri Iğdır’a, diğeri ise Hindistan’ın Bombay kentine gönderilmişti. Motor, İstanbul’dan gelen “Kaptan” isimli bir usta tarafından monte edilmişti. Bugünkü Iğdır Lisesi’nin arka tarafında bulunan bu tesislerde un, çırçır ve çeltik fabrikaları aynı motorla çalışıyordu. Yakıt olarak mazot kullanılıyor, tek motorun gücü üç fabrikayı aynı anda çalıştırmaya yetmediği için üretim sezon ve ihtiyaca göre sırayla yapılıyordu.
Fabrikanın dinamoya bağlı 10 kW’lık elektrik sistemi, hem fabrikanın hem de çevredeki evlerin aydınlatma ihtiyacını karşılıyordu. Fabrikanın bakım ve yönetim işleri, Kars’tan gelen Rus Petro adlı usta tarafından yürütülüyordu. Petro, eşi ve kızıyla birlikte fabrikanın bahçesindeki lojmanda kalıyor; onun emrinde Müslüm Usta, Rizeli Halil Usta, Kadir Usta, Hafız Taner ve Bulgar göçmeni Ahmet Usta çalışıyordu.
Bir Zamanlar Pirinç, Bugün Hayal
Iğdır’da su yetersizliği, drenaj sisteminin eksikliği, sıtma hastalığı, artan sivrisinek popülasyonu, çorak toprakların ıslah edilmemesi ve pancar ekiminin teşvik edilmesi nedeniyle 1975’lerden sonra pirinç ekimi tamamen sona erdi.
Ancak 1996’dan itibaren sulama, drenaj ve toprak ıslahı projelerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, 2009 yılında 34 yıl aradan sonra Iğdır’da yeniden pirinç ekimine başlandı.
Edirne Uzunköprü’den gelen İlyas Tercan, “Yeni Doğuş” şirketi adına çeltik ekimi yaptıklarını belirtmiş; TİGEM’e ait 2 bin dönümlük Kazım Karabekir Tarım İşletmesi arazisini kiraladıklarını söylemiştir. Aralık ilçesi ve Aşağı Çamurlu gibi köylerde toplamda 10-12 bin dönüm arazide çeltik ekimi yapılmıştır.
Iğdır’da Osmancık, Baldo ve Gala türleri ekilmektedir. Türkiye ortalaması 700–850 kg civarındayken, Iğdır’da bu verimin 1000 kg’a ulaşması beklenmektedir.

Iğdır: Bereketin Adı, Kıymeti Bilinmeyen Topraklar
Iğdır Ovası, bulunduğu coğrafi konum ve mikroklima özellikleriyle Akdeniz iklimine benzer bir yapıya sahiptir. Aras Nehri ve Karasu, bölgeye bereket katan iki önemli su kaynağıdır. Bu özellikleriyle Iğdır, adeta bölgenin meyve, sebze ve tahıl ambarı konumundadır. Türkiye’nin en doğusunda, güneşin ilk doğduğu ilimiz olan Iğdır; Kafkasya’ya açılan pencere, Asya ve Türk dünyasına uzanan bir kapıdır.
Ancak bugün Iğdır, pirinç, pamuk ve şeker pancarı gibi sanayi ürünlerinden mahrum kalmıştır. Buna bir de Şalak türü kayısının hak ettiği değeri görememesi eklenmiştir. Tarımda büyük potansiyele sahip olan Iğdır, meyve ve sebzede emeğinin karşılığını alamamakta; hayvancılıkta, özellikle küçükbaş üretimde, yayla sorunlarıyla mücadele etmektedir.
Kısacası Iğdır, verimli ve sulak topraklarına rağmen hak ettiği yerde değildir. İyi planlanmış bir tarım politikasıyla Iğdır, “İkinci Hollanda” olabilecek bir potansiyele sahiptir.
Yüce Tanrı’nın bize bahşettiği bu bereketli topraklar, doğru değerlendirilirse hem bölgenin hem de ülkemizin tarım ve gıda ambarı olabilir.
Güzel Iğdır’ımızın güzel insanlarına selam, sevgi ve saygılarımla…
Yorumlar
Kalan Karakter: