Cennet vatan, güneşin ilk doğduğu serhat şehri Iğdır’a sekiz gün önce geldim; yarın gidiyorum. Iğdır’a ilk geldiğimde içimde yaşadığım mutluluğun yerini, şimdi içime çöken derin bir hüzün aldı.
Çünkü Iğdır benim için tarifi mümkün olmayan bir sevda… Ben kendimi buraya ait hissediyorum. Bu kadim topraklarda doğup büyüdüm. Hayata gözlerimi Iğdır’da açtım. Çocukluğum, gençliğim bu topraklarda geçti. İlk dostlarım, arkadaşlarım, yakınlarım burada oldu. İlk, orta ve lise tahsilimi Iğdır’da yaptım. İlk sevgimi burada yaşadım.
Güneyimde bütün ihtişamıyla Ağrı Dağı, kuzeyimde cennetten çıktığına inanılan Aras Nehri; Alagöz Dağı ile çevrili bu cennet doğayı soludum. Atam, anam bu topraklarda. Rüyalarımı bile Iğdır’da görüyorum.
İnsanın vatanı doğduğu yer midir, doyduğu yer mi? Bunun kesin bir cevabı yok; kişiden kişiye değişir. Ama ben kendimi doğduğum yer olan Iğdır’a ait hissediyorum.
Memleketin havasını, suyunu, insanını, taşını, toprağını seversin. Sevmek Allah vergisidir; ona duyulan vefa imandandır. Ancak Iğdır’ı bu hâlde görmek beni derinden üzdü. Üzüldüm… Çünkü Iğdır’ın havası yok olmuş; kirli ve sisli hava nefes almayı zorlaştırıyor. Su sıkıntısı had safhada; uzun süren su kesintileri dayanılır gibi değil. Toprağı, doğası bozulmuş. Bir zamanlar cennetten bir köşe olan, mikroklima iklime sahip bu verimli ova, yeşillikler içindeki Iğdır; betona, ranta kurban edilmiş.
Yüce Allah, “Sıla-i rahim yapın ki ömrünüz uzasın, bereketiniz artsın” buyuruyor. Ama üzülerek söylüyorum: O eski Iğdır insanı da çok değişmiş. İyi ve güzel olanları tenzih ederim; fakat o eski güler yüzlü, candan, mert, sıcak kanlı insanlardan çok az kalmış. Tanıdıkların, akrabaların çoğu, yanından geçerken bile Allah’ın bir selamını esirger olmuş. Akrabalık, komşuluk, dostluk ve hemşehrilik bağları zayıflamış.
Ben eski zaman insanıyım. Varlığı da yokluğu da bilirim. Cefayı sonuna kadar çeker, vefayı da sonuna kadar öderim. Büyük şeylerde gözüm olmaz; küçük mutlulukları yeğlerim. Nereden geldiğimi unutmam, geldiğim yeri de Allah’ın izniyle hazmederim. Yüreğimle yaşar, sevdiklerimi dünyanın malına değişmem.
Çünkü ben o eski Iğdır’ı arayan bir derviş gibiyim. Ana rahmine düştüğümden beri bir Iğdır sevdalısıyım. Iğdır hakkında binlerce yazı ve araştırma yaptım. Her taşını, her toprağını bilirim. Iğdır merkez, üç ilçe, üç belde ve 163 köyünde görüp gitmediğim yer neredeyse kalmadı.
Bu yıl ikinci kez Iğdır sevgisi beni buralara getirdi. Geldim, gördüm, gidiyorum… Ama üzülerek söylüyorum ki; yüreğimde taşıdığım, gündüz hayalimde, gece düşümde gördüğüm o Iğdır’ı bulamadım. Havası kirli, suyu kesik, insanı mesafeli, doğası yeşilden betona dönmüş bir Iğdır var artık.
Iğdır büyük bir sosyolojik değişim geçirmiş. O güler yüzlü, misafirperver insanların sayısı azalmış; çoğu bir Allah selamını bile esirger olmuş. Iğdır, doğasıyla ve insanıyla geçmişinden her geçen gün biraz daha uzaklaşmış.
Bir Iğdır sevdalısı olarak, dışarıdan bakıp gözlemleyen ve dışarıda yaşayan biri sıfatıyla söylüyorum: Iğdır’ımız, geçmişinden, değerlerinden ve özünden her gün biraz daha kopuyor. Aslında ben, o eski Iğdır’ı ve eski Iğdır’ın güzel insanlarını özlüyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: