Dünya üzerinde birçok dostluk, ittifak ve birliktelik örneği görülebilir. Ancak aralarındaki bağ “bir millet, iki devlet” anlayışıyla tanımlanan Türkiye ile Azerbaycan’ın dostluğu, tarihin süzgecinden geçmiş, kanla, canla, yürekle yoğrulmuş bir kardeşliktir. Bu dostluk, yalnızca siyasi bir ittifak değil; kökleri ortak tarihe, kültüre, inanca ve gönül birliğine dayanan eşsiz bir dayanışma modelidir.
Birinci Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında, Kafkasya’da yükselen umut ışığı, Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun Azerbaycan topraklarına adım atmasıyla parladı. 1918’de Bakü’nün işgalden kurtarılması, sadece bir askeri başarı değil, iki kardeş halkın kader birliğinin en güçlü nişanelerinden biri oldu. Anadolu’nun dört bir yanından gelen Mehmetçik, Azerbaycanlı kardeşleri için canını ortaya koydu. Bu, dostluk değil, öz kardeşliğin ta kendisiydi.
Bu kardeşlik, yalnızca cephelerde değil, diplomasi masalarında ve gönül dünyasında da filizlendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesine her zaman büyük saygı duymuştur. Onun şu veciz sözü, bu duygu birliğinin altını çizer:
“Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir.”
Bu sadece diplomatik bir nezaket değil, yürekten gelen tarihsel bir aidiyetin ilanıdır.
Azerbaycan tarafında da bu kardeşlik duygusu güçlü isimlerle temsil edildi. Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak Türk dünyasının bağımsızlık mücadelesinin öncülerindendi. Onun “Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez!” sözü, yalnızca Azerbaycan için değil, tüm Türk milletleri için bir istiklal marşı niteliği taşır. Resulzade, Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’nı yakından takip etmiş, Atatürk’e ve Türk milletine hayranlığını defalarca dile getirmiştir.
Öte yandan, Sovyet döneminde Azerbaycan’ın lideri olan Neriman Nerimanov, Türkiye ile olan bağları kesmemek için diplomatik bir denge gözetmiş, Ankara’ya çeşitli yardımların ulaşmasını sağlamış bir liderdi. Atatürk de onu takdirle anmış ve Sovyetler’e rağmen Azerbaycan’dan gelen bu gönül köprüsünü hiçbir zaman unutmamıştır.
Yıllar geçti, zaman aktı. Ancak bu kardeşlik sarsılmadı. Aksine her sınavda daha da perçinlendi. Karabağ Savaşı, bunun en güncel örneğidir. Türkiye, tüm varlığıyla Azerbaycan’ın yanında durdu. Bu sadece diplomatik bir destek değil, milletin her ferdinden gelen içten bir dua, kalpten bir dayanışmaydı.
Aynı şekilde Türkiye’nin yaşadığı büyük depremler ve orman yangınlarında Azerbaycan halkı anında harekete geçti. Kurtarma ekiplerinden yardım konvoylarına, Azerbaycan’ın uzattığı el, kardeş eliydi. Her iki ülke, birbirinin acısını kendi yüreğinde hissetti.
Bugün Azerbaycan, Türk dünyasının öncü lokomotifi olma yolunda büyük adımlar atıyor. Ekonomisiyle, siyasetiyle, kültürel duruşuyla Türk dünyasının geleceğini şekillendirmede öncü rol üstleniyor. Türkiye ile yürütülen iş birlikleri, sadece iki ülkenin değil, tüm Türk coğrafyasının kaderini olumlu yönde etkiliyor.
Türkiye-Azerbaycan dostluğu, lafla değil; eylemle, fedakârlıkla, samimiyetle yoğrulmuş bir bağdır. Bu bağ, kıskanılacak, örnek alınacak, takdir edilecek bir dostluk modeli olarak dünyaya ders niteliğindedir.
Gerçekten de bu iki ülke, bir bedende atan iki yürek gibidir. Aynı acıya ağlayan, aynı sevinçle gülen, aynı yolda yürüyen iki kardeş…
Yorumlar
Kalan Karakter: