Iğdır ili, 1828-1917 yılları arasında tam 89 yıl boyunca Çarlık Rusya’nın işgali altında kaldı. Ruslar, 1917 Ekim Devrimi’nin ardından bölgeyi boşalttılar. Ancak 1918 Brest-Litovsk Antlaşması’yla Iğdır Osmanlı Devleti’ne bırakılmadı. Misak-ı Millî sınırlarına da dahil edilmeyen Iğdır, stratejik ve coğrafi önemi son derece büyük olan dar bir havzada, uzun yıllar boyunca süren siyasi belirsizlik içinde büyük mezalimlere sahne oldu.
1918 yılında Ermenistan’ın kurulması, aynı yıl Mondros Mütarekesi gereği Osmanlı ordusunun bölgeden çekilmesiyle birlikte, Iğdır Ermenistan tarafından kendi toprağı olarak görülmeye başlandı. Oysa nüfusun büyük çoğunluğu Türk ve Müslümandı. Bu nedenle Ermeniler, bölgenin demografik yapısını değiştirmek amacıyla büyük bir baskı ve sistematik katliam başlattılar.
Iğdır’ın Koçkıran, Oba, Hakmehmet, Gedikli gibi onlarca yerleşim yerinde toplu soykırımlar gerçekleştirildi. Ermeni güçleri, Taşnak çeteleri ve yerli Ermeniler, sözde uygar dünyanın gözü önünde büyük bir mezalim yaptı. Özellikle ovalık bölgelerde ormanların bulunmaması ve arazinin düz olması nedeniyle savunma imkânı olmayan halk, çok ağır kayıplar verdi.
Savunmasız siviller, yaşadıkları vatan topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Bu zorunlu göç olayı, bölge halkının belleğinde “Kaç Ha Kaç” adıyla yer etti.
Bölgedeki Türk ve Müslüman halk, canını kurtarmak için Güney Azerbaycan’a, Osmanlı topraklarına ve Ağrı Dağı eteklerine sığındı. O dönemde İran’da büyük bir kuraklık ve kıtlık yaşanıyordu. İran’a giden mülteciler, açlık, hastalık ve eşkıya saldırıları nedeniyle büyük acılar çektiler. “Kaç Ha Kaç” sürecinde binlerce Iğdırlı, doğal şartlar, yokluk, salgın hastalıklar ve Taşnak çetelerinin saldırıları yüzünden hayatını kaybetti.
Bu zorlu göçler aileleri parçaladı. Birçok kişi bir daha vatanına dönemedi; kimisi yollarda şehit oldu, kimisi gittiği yerde evlenip yeni bir hayat kurdu. Geride kalan topraklar ise işgalciler tarafından yağmalandı, köyler yakılıp yıkıldı.
Ruslar işgal döneminde bölgede ayrıntılı nüfus sayımları yapmışlardı. Kafkas Takvimi 1917 yayımına göre, 1916’da Iğdır ili Surmalu Uyezdi’nde 55.364 erkek, 49.427 kadın olmak üzere toplam 104.791 kişi ikamet ediyordu. Ancak bu nüfus, 1918 sonrasında yaşanan felaketlerle dramatik şekilde azaldı.
Sivillerin bölgeden ayrılmasıyla eli silah tutan her Iğdırlı direnişe geçti. Köylerde “Halk Desteleri” (Halk Milisleri) kuruldu. Türk ve Müslüman halk, Osmanlı ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nden aldığı destekle büyük bir mücadele verdi. Osmanlı ordusu ve halk desteleri, 14 Kasım 1920’de Iğdır’ı Ermeni işgalinden kurtardı. Ermeniler, Aras Nehri’nin kuzeyine atıldı.
“Kaç Ha Kaç” ile giden mültecilerden hayatta kalanlar, yavaş yavaş vatanlarına dönmeye başladılar. Ancak çoğu dönemedı; kimisi o zorlu yolculukta hayatını kaybetti, kimisi gittiği yerde yeni bir yuva kurup kaldı. Iğdır’a dönenlerle birlikte çevre il ve ilçelerden gelenler, İrevan göçmenleri de bu bereketli topraklara yerleşti.
Cennetten çıktığına inanılan, bereketin kaynağı Aras Nehri, kardeşleri birbirinden ayıran bir sınır oldu. Türk ve Müslümanların acı ile andığı, binlerce Türk’e mezar olan bu nehir, ayrılığın ve özlemin sembolü hâline geldi. Aras’ın bir yakası, kayıplarını gözleyen, yüreği yaralı, gözü yaşlı insanlarla doldu.
1917’de 104.791 olan Iğdır nüfusu, 10 yıl sonra yapılan ilk Türkiye Cumhuriyeti nüfus sayımında dramatik biçimde azaldı. Doğubayazıt’a bağlı Iğdır ve Tuzluca ilçelerinin toplam nüfusu 36.000’e düştü; yani 68.000 kişi eksildi. Üstelik bu nüfusun tamamı yerli Iğdır halkı değildi — çevre illerden gelenler, İrevan göçmenleri ve askerler de bu sayıya dahildi.
“Kaç Ha Kaç” sonrasında dönenler, ellerinde hiçbir şeyleri olmadan, yakılıp yıkılmış vatanlarını yeniden imar ettiler. Erkekler cephede vatanı savunurken, geride kalan kadınlar ve çocuklar, viraneye dönmüş bu kadim Türk yurdunu gece gündüz çalışarak yeniden vatan yaptılar.

Bugün, Iğdırlı olup da Ağrı, Muş, Van, Erzurum, Nahçıvan ve Güney Azerbaycan’da yaşayan birçok aile vardır. 1992 yılında sınır kapılarının açılmasıyla birlikte, bazıları kayıp yakınlarının çocuklarını veya torunlarını bulabildiler. Hâlen İran’da ve çevre illerde kalanlarla irtibatlar sürmektedir. Benim de Güney Azerbaycan’da akrabalarım bulunuyor; “Kaç Ha Kaç” sırasında yakınlarımdan birçoğunu kaybettim.
Aradan 105 yıl geçmesine rağmen, Iğdır halkı o acı günleri unutmadı. “Kaç Ha Kaç”, Iğdır insanının belleğine kazınmış derin bir travmadır.
Yüce Allah bu millete bir daha o günleri yaşatmasın.
Iğdır, en uzun süre işgal altında kalan, en fazla sivil kaybı veren kadim Türk yurdudur. Misak-ı Millî sınırlarına dahil edilmemesine rağmen, Batı Azerbaycan İrevan Hanlığı’ndan Türk dünyasının elinde kalan cennetten bir köşe, yadigâr bir vatan toprağıdır.
Iğdır halkı; cesur, vatansever, 92 yıllık işgal ve tecride rağmen milli ve manevi kimliğini koruyan, ilk silahlı direnişi başlatan, halk desteleri kurup vatanını ölümüne savunan fedakâr ve kahraman insanlardır.
Iğdır’ı vatan yapan Başta Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, Şark Kahramanı Kazım Karabekir Paşa, tüm Mehmetçiklerimizi ve Iğdır Halk Destelerini rahmet ve saygıyla yad ediyorum.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: