Karadeniz gezisi dönüşünde bu yazıyı kaleme almak istedim. Öncelikle, bilinenin aksine Karadenizlilerin çok azı Laz’dır. Yakın zamanda paylaştığım bir videoda, coğrafyanın insan özellikleri üzerindeki etkilerini tartışmıştık. Bununla birlikte, ırklara olumsuz özellikler atfetmeyi doğru bulmam. Çünkü bu, açık bir ırkçılık biçimidir. Yine de hem bu konuya değinmek hem de daha fazla dikkat çekebilmek için bu başlığı tercih ettim.
Bölgeye geri dönecek olursak, Karadeniz’in çetin şartları insanlarını daha net, hazırcevap, tuttuğunu koparan ve biraz da inatçı hale getirmiştir. Bugün sizlere çok sevdiğim Karadenizli bir anne-oğuldan bahsedeceğim.

Isparta günlerimden birinde bir anne, üç yaşındaki çocuğu ile kliniğe gelmişti. Benden önce birkaç doktor ve çeşitli uzmanları gezmişlerdi. Anne, sorularımı sormama fırsat vermeden cevaplıyor; kendi ‘normal’ gördüğü özellikleri vurguluyordu. Çocuğun durumu ise tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıktı. Yani anne, benim “kıdemli tanı reddedicileri” dediğim gruba dahildi. Önceki uzmanların bir kısmının tanısını reddetmiş, bir kısmını ise kendi doğrularına ikna edebilmişti. Bana gelmesindeki amacı bir görüş almak değil, çocuğunda bir sorun olmadığını benden duymaktı.
Değerlendirmemi tamamladıktan sonra bulgularımı açıkladım. Bu belirtilerin pek de olağan olmadığı konusunda anlaştık. “Sen bunlara istediğin adı verebilirsin ama ben bilimsel olanı söylemek zorundayım” dedim ve otizm tanısını koydum. Az önceki dağ gibi kadın, karşımda yıkılmıştı. Kısa bir duygusal toparlanma sürecinden sonra göz teması kurarak, görüşmenin başından beri aklımdaki soruyu sordum:
“Tipik bir Karadeniz kadını gibisin, yanılıyor muyum?”
“Hocam, hem de en önde gideniyim!” dedi.
“O zaman şimdi inadı doğru yere kullanma zamanı!” Böyle söyledim. “Bugün istediğin kadar yas tutabilirsin ama yarın ayağa kalkmak lazım. Yaşamına dokunulacak bir çocuk var.” Ve yaptı da… Öyle bir ayağa kalktı ki bir yıl sonra tanının kalkabileceğini konuşmaya başladık. Okul dönemine geldiğinde ise, hiçbir belirti kalmadığı için vedalaştık. Beni her görüşmede sorguladı ama sonrasında -ufak kaçamaklar dışında- her dediğimi uyguladı. Özel eğitim uzmanları mı? Onların ne çektiğini Allah bilir. Son damlalarına kadar yararlandı. Ama inadı ile bir çocuğun hayatını kökten değiştirdi.
Iğdır’da çalışmalarımız yoğun şekilde devam ediyor. Bugün Zübeyde Hanım Özel Eğitim Anaokuluna konuk olduk. Onlarca inatçı anne ile tanışma fırsatı buldum. Belki Karadenizli değillerdi ama tam Iğdır kadınıydılar. Bu güzel davetleri için okul müdürümüz Sayın Hasan Alparğu Beye, öğretmenlerimize ve ailelerimize sonsuz teşekkür ederim.
Karadeniz inadını; umudunu ve enerjisini yitiren annelere anlatmayı çok seviyorum. Geçtiğimiz ay Iğdır’a, çok uzak bir şehirden bir anne ve çocuğu muayene için geldi. Sadece bu muayene için seyahat etmişlerdi. Tek umudu yıllardır bulamadığı tanıyı ve sonrasında enerjiyi bulmaktı. O da Karadenizli çıktı. Yeni bir inatçı annem var. Bu satırları okuyorlarsa tüm inatçı annelerime selamlar sunuyorum. Cennet ayaklarınızın altında, çocuklarınızın gülüşü ve kelimeleri kulaklarınızda olsun.
Yorumlar
Kalan Karakter: