İnsanlık tarihi boyunca güzellik, üzerinde en çok tartışılan kavramlardan biri olmuştur. Kimileri için güzellik; yüzün simetrisinde, gözlerin derinliğinde ya da bedenin estetik yapısında aranırken, kimileri içinse kalbin temizliğinde, düşüncenin derinliğinde ve ruhun inceliğinde gizlidir. Peki, hangisi daha önemlidir: Ruh güzelliği mi, yoksa beden güzelliği mi?
Beden güzelliği ilk bakışta dikkat çeker. İnsan gözü gördüğüne hükmeder, beyin ilk izlenimleri birkaç saniye içinde oluşturur. Bu nedenle dış görünüş, toplum hayatında ve insan ilişkilerinde kimi zaman avantaj sağlayabilir. Ancak unutmamak gerekir ki beden güzelliği, zamanın acımasızlığına karşı dayanıklı değildir. Yıllar geçtikçe yüzlerde çizgiler belirir, saçlar beyazlar, beden eski dinçliğini kaybeder. Yani, beden güzelliği fanidir.
Ruh güzelliği ise bambaşka bir hakikati temsil eder. Merhamet, adalet, dürüstlük, sevgi, vefa ve iyilik gibi değerler, insanın iç dünyasını şekillendiren unsurlardır. Ruh güzelliği zamana yenilmez, aksine olgunlaştıkça değer kazanır. Bir insanın kalbindeki güzellik, çevresine de ışık saçar; dostlukları pekiştirir, güveni artırır, yaşama anlam katar.
Toplumsal ilişkilerde de aynı gerçek kendini gösterir. Güzel bir yüz, ilk bakışta hayranlık uyandırabilir; ama kibir, bencillik ve sevgisizlikle birleştiğinde o güzellik bir anda anlamını yitirir. Buna karşılık, sıradan bir görünüme sahip bir insan; hoşgörüsü, nezaketi ve samimiyetiyle gönüllerde taht kurabilir.
Elbette ruh ve beden güzelliği birbirini tamamladığında ortaya ideal tablo çıkar. Ancak bir tercih yapılacaksa, ruh güzelliği daima önceliklidir. Çünkü kalıcı olan, insanın içindeki iyilik ve erdemdir. Bedensel güzellik gözlere hitap eder, ruh güzelliği ise gönüllere…
Sonuçta, gerçek güzellik aynalarda değil, kalplerde saklıdır. Yüzünüzü görenler unutabilir, ama ruhunuzun güzelliğini hissedenler asla unutmaz.
Yorumlar
Kalan Karakter: