Kasım ayında açıklanan kritik veriler, Türkiye ekonomisinin karmaşık ve çelişkili bir dönemden geçtiğini net bir şekilde gözler önüne seriyor. Bir yanda sıkı para politikasının beklenen etkilerini gördüğümüz hizmet ve sanayi sektörlerindeki belirgin yavaşlama varken, diğer yanda genişleyici maliye politikasının lokomotifi haline gelen inşaat sektörünün rekor büyümeyi sürdürmesi, politika yapıcıların ne kadar zıt yönlere ilerlediği sorusunu gündeme getiriyor.
Reel Sektör Soğuyor: Hizmet ve Sanayide Geri Adım
Eylül ayına ait rakamlar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) uyguladığı yüksek faiz politikasının, reel sektördeki ekonomik aktiviteyi soğutmaya başladığına dair güçlü sinyaller veriyor.
-
Hizmet Üretim Endeksi, aylık bazda -%0.1 ile duraklama moduna girmiş durumda.
-
Sanayi Üretimi ise -%2.2 gibi ciddi bir daralma gösteriyor.
Bu veriler, özel sektör öncülüğündeki ekonomik aktivitenin yavaşladığı, dolayısıyla iç talebin kontrol altına alınmaya başlandığı yönündeki beklentileri destekliyor. Yüksek faizin maliyeti, artık şirketlerin üretim ve hizmet sunma hızına yansıyor.
İnşaat Çelişkisi: Kamu Desteğiyle Rekor Büyüme
Ancak tablonun diğer yarısı, bu genel yavaşlama eğilimiyle keskin bir çelişki oluşturuyor. İnşaat Üretim Endeksi, aynı dönemde yıllık bazda tam +%29.9 gibi olağanüstü yüksek bir büyüme kaydetmiş durumda.
Bu devasa sıçramanın arkasında, büyük ölçüde kamu harcamalarıyla desteklenen projelerin yattığı değerlendirilebilir. Para politikası talep daraltmayı hedeflerken, maliye politikası inşaat üzerinden ekonomiyi hızlandırmaya devam ediyor. Bu durum, piyasa jargonunda sıklıkla dile getirilen "politika uyumsuzluğu" ikileminin somut bir göstergesi olarak önümüzde duruyor. TCMB'nin %39.50 politika faiziyle enflasyonla mücadele çabası, genişlemeci maliye adımlarıyla adeta sabote ediliyor.
Piyasaların Farklı Okuması ve Güven Sorunu
Bu çelişkili tabloyu piyasalar da farklı şekillerde yorumluyor:
-
Borsa İstanbul'daki İyimserlik: BIST'teki +%2.70 civarındaki yükselişler, kısa vadede yüksek faizden getiri elde etmek isteyen yabancı sermayenin ("carry trade") akışıyla ilişkilendiriliyor. 244 baz puan civarındaki CDS primi ülkeye girişleri şimdilik desteklese de, bu iyimserlik, küresel bir riskten kaçış dalgası veya jeopolitik bir gerginlikte hızla tersine dönebilecek kırılgan bir zeminde bulunuyor.
-
Yerli Yatırımcının Güvensizliği: Yabancı sermayenin kısa vadeli faiz avcılığına karşılık, yerli yatırımcının tavrı bambaşka bir hikâyeyi anlatıyor. Yıllık bazda %88'i aşan getiri sunan altına olan ilginin sürmesi, iç piyasada geleceğe yönelik güvensizlik algısının derinleştiğini düşündürüyor. Yerli, faiz getirisine rağmen parasını enflasyon ve kur riskinden koruma güdüsüyle hareket ediyor.
Elbette, Bilgi ve İletişim hizmetleri gibi bazı alanların yıllık +%17.1 ile pozitif ayrışması sevindirici. Ancak bu tür mikro büyümeler, hizmet ve sanayideki genel soğumayı telafi etmiyor.
Kalıcı Başarı İçin: Uyum Şart
Özetle, açıklanan veriler dezenflasyon hedefi yolunda ciddi bir engelle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Para politikası, doğru yolda ilerleyerek talebi soğutmaya başlarken, maliye politikası bu çabayı zorluyor.
Enflasyonla mücadelede kalıcı ve sürdürülebilir bir başarıya ulaşmak için, para ve maliye politikaları arasındaki bu uyumsuzluğun acilen giderilmesi gerekiyor. İnşaat sektörüne yönelik desteklerin gözden geçirilmesi ve kamu harcamalarının TCMB'nin hedefleriyle eş zamanlı çalışacak şekilde kısıtlanması, bu ikilemin çözümündeki anahtar adım olacaktır. Aksi takdirde, politika çatışması, elde edilen zorlu kazanımları boşa çıkarabilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: