Ben okula Iğdır’ın Melekli köyünde başladım.
Siyah önlüğüm, küçük bir tahta sıra, ve penceresinden ışık süzülen bir sınıf…
O ışık, sadece güneşin değil; Cumhuriyet’in ışığıydı.
Cumhuriyet bize sadece okuma yazma öğretmedi; kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı, düşünmeyi, üretmeyi, inanmaktan vazgeçmemeyi öğretti.
Bir köy okulunun tozlu sayfalarında başlayan o serüven, bugün kadınların, gençlerin, aydınlık bir Türkiye hayaliyle yürüyen milyonların kaleminde devam ediyor.
Cumhuriyet, yoklukla yoğrulmuş ama inançla büyümüş bir hikâyedir.
Bir ulusun “Ben varım” diyerek ayağa kalkışıdır.
Bu ülkenin toprağında alın teri kadar dua, emeğin yanında umut, yoksulluğun içinde onur vardır.
Cumhuriyet, kadının sesidir.
Kız çocuklarının hayal kurabildiği, okula gidebildiği, kalem tutabildiği bir sabahın adıdır.
Bir zamanlar Melekli’nin tozlu yollarında yürüyen bir küçük kızın, bugün kalemiyle bu satırları yazabilmesidir.
Biz o kızların, o umutların, o mücadelelerin mirasçılarıyız.
Atatürk’ün “En büyük eserimdir” dediği Cumhuriyet, sadece bir yönetim biçimi değil; bir duruştur, bir vicdandır.
Eşitliğin, özgürlüğün ve aydınlığın adıdır.
102 yıl sonra bugün, Cumhuriyet hâlâ bize şunu söylüyor:
“Hiç kimseye boyun eğme, inancını yitirme, kalemini bırakma.”
Ben de bu inançla diyorum ki:
Cumhuriyet!
Yaşasın bu ülkenin emeğiyle, kalemiyle, cesaretiyle büyüyen kadınları, gençleri, çocukları.
Cumhuriyet sadece geçmişin emaneti değil, geleceğin de güvencesidir.
Ve o gelecek, hâlâ Melekli’nin rüzgârında, Iğdır’ın toprağında, bu ülkenin kalbinde yaşamaya devam ediyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: