Şair ve yazar Fatma Aras, "Ağrı Dağı'na Mektup" başlıklı denemesinde, Anadolu'nun bu görkemli zirvesine duyduğu derin bağı ve kişisel yolculuğunu kaleme aldı. Aras, Ağrı Dağı'nı sadece bir coğrafya parçası olarak değil, çocukluğunun gölgesi, yurdunun susmayan dili ve kendi iç dünyasının yansıması olarak ele alıyor.
Geçmişle Hesaplaşma ve Yeniden Doğuş
Aras, 2025 Haziran'ında, çocukluğunun izlerini taşıyan ve yılların yükünü omuzlarında hisseden bir ruh haliyle Ağrı Dağı'na geldiğini belirtiyor. Dağı, uzun süredir küskün olduğu bir dosta benzetirken, onun sessizliğinde bile rüzgarında ve yalnızlığında kendisine dair bir güzellik, Serdar Bulağı'nın serin sularında bir esinti bulduğunu ifade ediyor. "Ey Ağrı, beni sen yoğurdun. Rüzgarınla piştim, karınla üşüdüm," diyerek dağın kişisel gelişimindeki etkisini vurgulayan Aras, geçmişiyle hesaplaşırken dağın sabrını örnek aldığını dile getiriyor. Kendini "yeniden doğmak isteyen çocuk" olarak tanımlayan yazar, Dr. Mehmet Kum'un "Ağrı Dağı’nın dinmeyen çığlığı Fatma Aras" sözünü anımsatarak, o çığlıkla sözcüklere yürüdüğünü ve yorgun çizmeler kadar yorgun olduğunu ifade ediyor.
Efsanelerle Dolu Bir Coğrafya ve Derin Anlamlar
Ağrı Dağı'nın sadece bir dağdan ibaret olmadığını belirten Aras, Nuh'un Gemisi'yle umudu taşımasından, Aras Nehri'nin gözyaşı gibi süzülmesinden ve Küp Gölü'nün sırlarını sabırla tutmasından bahsediyor. Omuzlarında uygarlıkların yürüdüğünü, kervansarayların geçtiğini ve tufanların yıkım yaptığını hatırlatıyor. Eteklerine sığınılan Ahura'da (Ahuer) şimdi "ateşten küller, insandan izler" olduğunu vurguluyor.
Aras, Ağrı Dağı'nı görmeyenlerin bilemeyeceği bir detay olarak Büyük Ağrı ile Küçük Ağrı'nın iki bacı gibi yan yana yükseldiğini belirtiyor. Dağın öyküsünün yüzyıllardır Aras'ın sularında köpüklerle taşındığını ve masallara konu olduğunu dile getiriyor.
Özgürlüğün ve Kardeşliğin Simgesi
Mektubunda Ağrı Dağı'nın Iğdır'a bakan yüzündeki sarp kayalıklara değinen Aras, kartalın gölgesinin zamana çizildiğini ve kanatlarını açmışçasına üç ülkeyi gözetlediğini betimliyor. Kartalı, sessiz ve derin bir bekçi, gözleri ufukta, özgürlüğün ve hürriyetin simgesi olarak görüyor. Bu kartalın gökyüzüyle kayaların arasında dağın yüce sırlarını taşıdığını, her rüzgarda ve her çığda yankılanan bir çağrı gibi olduğunu ifade ediyor. Dahası, kartalı Kürt Türk kardeşliğinin koruyucu mührü olarak niteliyor.
Mektubun sonunda, Ağrı Dağı'nın çığlığını yitirmediğini ve Fatma Aras'ın içinde yankılanmaya devam ettiğini belirtiyor. Dağı, artık sadece bir coğrafya değil, yazarın "en derin yarası" ve "en yüksek şiiri" olarak tanımlıyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: