Araştırmacı yazar Rufat Gürel yazdı… Siyah önlüklü eğitim yılları. Eskiden öğrenciler siyah önlük ve beyaz yaka ile okula gelirdi. Bütün öğrencilerin kıyafeti aynıydı. Erkek öğrenciler düzgün tıraşlı, kız öğrenciler ise saçları örgülü olurdu. Erkek ve kız öğrencilerin tırnakları mutlaka kesilmiş olurdu.Okula, okuyan öğrenciye ve öğretmene karşı çok büyük saygı ve değer vardı. Eğitim ortamı çok disiplinliydi; aileler, çocuklarını okula gönderirken “eti senin kemiği benim” diyerek okula ve öğretmene emanet ederdi. Şimdiki gibi ana sınıfı, bilgisayar, servis, kantin, rehber öğretmen yoktu. İmkanlar daha kısıtlıydı. Çantalarımızı annelerimiz bezden dikerdi. Çoğumuzun doğru dürüst eğitim ve kırtasiye malzemeleri de yoktu. Beslenmemiz için okulda lavaş ekmeğin 3/4’ü, bir çay bardağı fındık, küçük bir dilim peynir ve kaynatılmış süt tozundan yapılmış süt verilirdi. O sütü bütün öğrenciler aynı bardaktan içerdik.Sınıflar çok kalabalıktı, sıralarımız ise eskiydi. Her gün Andımız’ı okur, milli bayramları büyük bir coşkuyla kutlardık. Yerli Malı Haftası da çok güzel kutlanırdı. Birçok köyde okul yoktu, okulu olmayan köylerin çocukları yakın köylerdeki okullara yürüyerek giderdi. Şimdiki gibi özel öğretmen, dershane, yetiştirme kursları, özel okullar yoktu. Kitaplarımız, yardımcı kaynaklarımız ve kırtasiye malzemelerimiz yetersizdi. Şimdiki gibi doğalgaz, kalorifer yoktu yakacağımız kerme ve tezek evden kendimiz götürürdük.Şimdiki kadar zengin-fakir ayrımı belirgin değildi. Eğitim, o dönemin kısıtlı imkanlarına rağmen daha kaliteliydi ve çocuklar daha mutluydu. Sokaklar daha güvenliydi. Çocuklar, tarlada, bağda, bahçede ailelerine yardım eder, hayvanlara bakar ve doğa ile iç içe yaşardı. Şimdiki gibi zararlı plastik Çin malı oyuncaklar yoktu; kendi yaptığımız oyuncaklarla oynardık. Şeker pancarından araba, söğüt ağacından düdük, çamurdan ev ve hayvan figürleri yapardık. Kayışa girme, saklambaç, ip atlama, aşık oyunu, topaç ve beş taş gibi oyunlar oynardık. Ata, eşeğe, mandaya biner, göl ve akarsularda yıkanırdık. Doğanın içinde, temiz havada büyür ve yediğimiz her şeyi kendimiz organik olarak yetiştirip tüketirdik.Şimdiki gibi özel çocuk odamız yoktu; kalabalık bir aile olarak kerpiç bir evde, toprak dam altında yaşardık. Aile, akraba, komşu ve kardeşlik bağları çok güçlüydü. Saygı ve sevgi vardı. Zengin-fakir ayrımı bu kadar keskin değildi. İnsani değerler ve sosyal yapı çok güçlüydü. Kibir, bencillik ve ego şimdiki kadar yaygın değildi. Büyük apartman ve sitelerde, kalabalıkların içinde yalnız değildik. İnsanlar şimdiki gibi cep telefonunun ve internetin esiri değildi. Çocuk tacizi ve tecavüzü neredeyse yok gibiydi. Şimdi çocukları sevmekten bile korkuyoruz. Toplum bu kadar yozlaşmamıştı.1990 yılından sonra toplumda büyük değişimler oldu. Siyah önlük ve beyaz yakayı Hristiyan geleneği olarak görenler, o dönemin eksikliklerine rağmen bugünleri mumla arıyor. Eğitimde kalite düştü, okula, okuyana ve öğretmene bakış değişti. Köy okullarının çoğu kapandı. Disiplin eskisi gibi değil artık. Eğitimde fırsat eşitliği ve zengin-fakir ayrımı derinleşti. Çocuklarımızın yüzündeki o tebessüm ve mutluluk yok artık.Her iki eğitim ortamını da yaşayan bir öğrenci ve eğitimci olarak, o günlerin her yönüyle bugünden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Belki fiziki şartlar, eğitim ve öğretim ortamı açısından birçok yenilik oldu ama yarınlara umutla bakan, mücadeleci, çalışkan, sosyal ve paylaşımcı bir yapıdan uzaklaştık. Geleceğimiz, çocuklarımız ve gençlerimizde. Bizi güzel günlere taşıyacak olan bu güzel evlatlarımızı yetiştirip topluma kazandırmak en büyük hedefimiz olmalıdır. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimize güzel yarınlar temenni ediyorum. Her şey gönlünüzce olsun.HABER MERKEZİ
Iğdır Haberleri
Yayınlanma: 06 Aralık 2024 - 10:25
Rufat Gürel yazdı… Siyah önlüklü eğitim yılları
Araştırmacı yazar Rufat Gürel yazdı… Siyah önlüklü eğitim yılları.
Iğdır Haberleri
06 Aralık 2024 - 10:25
İlginizi Çekebilir