Âşık (Meherrem) Moho (Muharrem Arslan, 1921-1989), Aras Nehri'nin iki yakası arasında köprü kuran hayat hikayesi, güçlü sanatı ve taşıdığı Dede Korkut geleneği ile Iğdır yöresinin kültürel hafızasında derin izler bırakmış önemli bir halk ozanıdır. Onun sanatsal işlevi, sadece bir eğlence kaynağı olmanın ötesinde, halkın ruhunu besleyen, eğitici ve birleştirici bir rol üstlenmiştir.
Aras’tan Iğdır’a Bir Yaşam Hikayesi
Muharrem Arslan, Hicri 1337 (Miladi 1921) yılında Azerbaycan’a bağlı Karakuş köyünde dünyaya geldi. Babası Oruçali ve annesi Zinyet hanım olan Moho, küçük yaşlarda Aras Nehri’ni geçerek bugünkü Türkiye sınırları içindeki Iğdır’a yerleşti. Önce Koçkıran, ardından da hayatının sonuna kadar yaşayacağı Evci köyüne yerleşen Âşık Moho, burada evlenerek iki oğlu ve bir kız çocuğu sahibi oldu.
Yöre halkının, Aras’ın öte yakasından gelenlere verdiği "o taylı" unvanı, onun sanatçı kimliğine eklemlenerek "O Taylı Âşık Moho" olarak tanınmasını sağladı. Yaşamının büyük bir bölümünü yoksullukla geçirdiği söylenir. Köyde sahip olduğu azıcık arazinin getirisi dışında geçiminin sağlamak için düğünlerde saz çalmak ve halk hikayeleri anlatmak suretiyle geçimini sağlamaya çalışırdı. Bu durum, onun sanatının yalnızca bir hobi değil, aynı zamanda hayatta kalma aracı olduğunu da gözler önüne serer.
Âşık Moho ve Dede Korkut Geleneği
Âşık Moho, Iğdır yöresinde sözlü halk âşıklık ve Dede Korkut geleneğinin son temsilcilerinden biri kabul edilir. Onun sanatı, yalnızca Kars ve yöresinden gelen âşıkları dinleyerek beslenmekle kalmamış, aynı zamanda Azerbaycan âşık tarzını da derinlemesine benimsemiştir. Damadı Erkan Aksu’nun anlattığına göre, Bakü Radyosu’nun müzik yayınlarını büyük bir titizlikle takip edip teybe kaydederek ezberlemesi, onun sanatsal köklerinin sürekliliğini sağlamadaki azmini gösterir.
Moho'nun bir âşık olarak en belirgin özelliği, icra ettiği halk hikayeleridir. O, düğünlerde kurduğu âşık otağında, bir gündüz bir gece süren anlatımlarıyla dinleyicileri bambaşka dünyalara taşırdı. Repertuarında Aşık Kerem, Duvarganlı Abbas, Şah İsmail, Köroğlu kolları, Esmehan, Tahir ile Zöhre gibi destanlar yer alıyordu.
Sanatın Toplumsal İşlevi: Hüzün ve Neşenin Dengesi
Âşık Moho’nun sanatı, Iğdır’da radyonun az bulunduğu o dönemlerde gençleri hem eğiten hem de eğlendiren bir sanatçıydı. Onun düğün icraları, toplumsal bir ritüel niteliği taşırdı:
1. Saz Havaları: Önce yüreği hoplatan saz havalarıyla topluluğu etkisi altına alırdı.
2. Zarıncı ve Hüzün: Ardından "zarıncı" gibi hüzünlendirici bir âşık havasıyla dinleyicileri duygusal bir derinliğe çekerdi.
3. Divani Tarz ve Neşe: Son olarak, daha oynak bir Divani tarzla dinleyicileri daldıkları hayal dünyasından çekip çıkarır, neşelendirirdi.
Bu akış, onun sanatındaki derinliği ve dinleyici kitlesinin duygusal dengesini ustalıkla yönetebilme yeteneğini ortaya koyar.
Belki de en önemlisi, Âşık Moho'nun meclislerinde, çift sürmekten başka bir şey bilmeyen köylüler, birer sanat eleştirmeni gibi davranmaya başlarlardı. Pamuk sulayan, buğday biçen çiftçiler bir anda yerlerini, anlatılan halk hikayelerini enine boyuna irdeleyen halk sanatçılarına bırakırdı. Moho’nun sanatı, çapanın belini büktüğü garip köylüleri sanatla kaynaştıran yegâne adresti.
Âşık (Meherrem) Moho, 04.12.1989 tarihinde Evci köyünde vefat etti ve kabri de Evci Köyü Mezarlığı'nda bulunmaktadır. Yöredeki son yıllarını rahat geçirdiği belirtilse de, onun asıl mirası, “Halk sanatçısı” sözünü tam anlamıyla hak eden sanatsal işlevinde yatmaktadır. Âşık Moho, sadece Iğdır’ın değil, tüm Türk dünyasının sözlü kültür geleneğini gelecek kuşaklara taşıyan bir elçi olarak anılmayı sürdürecektir.
Aşık Moho ebediyete göçtü Fakat halkın belleğinde o hâlâ yaşıyor.
Onun bir dörtlüğünde olduğu gibi:
“Esmehan’am düştüm elin feline
Nasıl düştüm dil-ganmazın eline
Bir sevda ki düşe nadan diline
Ondan gelen hayır şer neye lazım”
O sevda, bir insanın bir insana değil; bir ozanın sanata, söze, halka duyduğu sevgidir.
Bugün Evci köyü mezarlığında bir mezar taşı sessizce onu bekliyor. Fakat o taşın ardında, Aras’ın yankısında hâlâ onun sazının sesi duyuluyor.
Ve şimdi bizlere düşen, bu sesi unutturmamak, bu sazın tınısını yarınlara taşımak ve onun mezarını bir halk ozanına yakışır vaziyette yaptırmaktır. Kaynak: Melekli Ata Ocağı Kent arşivi – Savaş Yener Erol
Yorumlar
Kalan Karakter: